Gizemleri Hala Çözülememiş Ürpertici Olayları Konu Alan Filmler – Bölüm 1
Film nedir? 90 dakikalık bir sanat mıdır?
Çoğumuz film seyrederiz, güleriz, ağlarız ve korkarız. Ama kamera arkasındaki yaşananlarla pek ilgilenmeyiz. Tarih boyunca birçok poltergeist vaka, insan aklının çözemediği, bilimin açıklayamadığı, insanları dehşete düşüren birçok olay yaşandı. Bilim ve teknoloji alanında ciddi adımlar atmış olsak da insanoğlu hala bu soruların cevabını arıyor.
1-The Bell Witch of Tennessee / An American Haunting
ABD’nin Tennessee eyaletinde Bell ailesinin evine musallat olan kötü bir güç, olayın geçtiği taşra topluluğunda bu güne kadar karşılaşılmamış bir olaydı. Tennessee, Adams’ta geçen olay Amerika tarihinin en ünlü Poltergeist aktivitesi barındıran hadiselerinden biridir. Olay 1817 yılında ABD/Tennesse Adams’da geçmiştir. Çiftçilik yapan John Bell, ailesi ile beraber Tennesse Red River Bottomland’da yaşamıştır. John Bell sabah mısır tarlasında garip görünümlü bir hayvan ile karşılaştı. Tasvir edilen şekle göre vücudu bir köpek gibi kafası da tavşan kafasına benziyordu. John bir kaç kez ateş etti fakat hayvan gözden kayboldu. John Bell olaydan eve geldiğinde kimseye bahsetmedi. Ama o akşam evin dış duvarlarından garip sesler gelmeye başladı. Her gece böyle sesler duyuluyordu. Önceleri evde vuruş, patırtı ve tırmalama sesleri başladı. Örtüler yatakların üzerinden çekiliyor, aile fertleri görünmez varlıklar tarafından tekmeleniyor, tırmalanıyor ve saçları çekiliyordu. Özellikle 12 yaşındaki Betsy Bell işkencenin odak noktasıydı. Küçük kız tokatlanıyor, çimdikleniyor, derisi morartılıyor ve iğneler batırılıyordu. Bell’in arkadaşı bir komite toplayarak evi araştırmaya başladı ve nihayetinde Bell’in arkadaşları evde ürkütücü derecede zeki garip bir gücün bulunduğunu öğrendiler. Bu ürkütücü olaylar 1820 senesine John Bell’in ölümüne kadar devam etti. Varlık o kadar ünlü oldu ki dönemin Amerikan yedinci Başkanı Andrew Jackson bile ziyaret etti.
Olay 1817-1820 senelerinde geçmişti. Bu olay hiçbir şekilde çözülemedi. Bu olay bir büyü veya bir hayalet miydi? Tarihçiler ve belgesel yapımcıları bu olayın genel olarak Betsy Bell odaklı poltergeist bir olay olduğunu söylemektedir. Beyazperdeye uyarlamasına geçelim. The Bell Witch olayının temsili filmi An American Haunting (2005) filmidir. Filmde yaşanan olayları birebir göreceksiniz. Usta oyuncu Donald Sutherland oynamaktadır John Bell rolunü ve harika bir performans sergilemiştir. 1800’lü yılların havası filme çok iyi yansıtılmış ve mistik gizemli bir köy havası verilmiş izleyiciye. Başarılı bir film. Kostümler ve diğer oyuncuların performansı son derece iyidir.
2-Uzaylılar Tarafından Kaçırılan Trawis Walton / Fire in the Sky
5 kasım 1975 günü Arizona’da Sitgraves Ulusal Ormanı’nda düzenleme yapmak için yedi işçi yola koyulur. Bu yedi işçinin arasında Travis Walton da vardır. İşleri biten işçiler grubun ustabaşısı Mike Rogers’a ait kamyonet ile birlikte evlerine dönmek üzere yola koyulurlar. Akşam saat 6:00 gibi yola koyulan işçiler kısa bir süre sonra, yoldaki ağaçlıkların arasında esrarengiz bir parlaklık fark ettiler. Ve ardında da yakınlıktaki bir açıklıkta disk biçiminde bir ufonun havada durduğunu söylediler. Cismi gören Walton ve arkadaşları şok oldular. Travis kamyonun durmasını tam beklemeden arabadan çıkıp gökte hareketsiz şekilde duran nesneye doğru ilerledi. Daha iyi bir şekilde görebilmek için, elindeki pilli feneri kullanıyordu. Arkadaşları ona geri gelmesi ve dikkatli olması için bağırıyorken, Travis hiç kıpırdamadan Ufo’yu izlemeye devam ediyordu. 500 metre kadar ileride durduklarında arkalarına dehşet ile baktılar. Travis’i gördükleri yerden yükselen ışığın, gökyüzünün kuzey doğu bölgesinden kaybolduğunu gördüler. Geri Travis’i aramaya döndüler fakat Travis’i bulamadılar. Böyle uzaylılar tarafından kaçırılan Travis Walton 5 gün boyunca ortalıkta yoktu. 5 gün boyunca bütün ekiplerin aramasından sonra hiçbir yerde bulunamayan Walton, yaşadığı yerden 19 km uzaklıkta bir telefon kulübesinden kız kardeşini arar ve kaybolduğu yerin yakınlarında başka bir yeri tarif eder. Genç adam kafası karışık bir halde bulundu. Vücudunda ise şiddetli ağrılar vardı. Travis Walton yeterince kendine geldikten sonra başına gelenleri anlatmaya başladı. Travis Walton’un başından geçen bu olayın oldukça ilginç olduğunu belirtmeliyim. Başından geçen bu olay büyük tartışmalara yol açmıştır. Psikiyatristler onun doğru söylediğini savunuyorlardı. Travis Walton yaşadığı deneyimleri 1978 yılında Fire In The Sky kitabında anlatmıştır. Olayı merak edenler kitabı okuyabilir. Filmimiz aynı isimden alınarak 1993 yılında beyazperdeye uyarlanmıştır. Travis Walton’ın yaşadığı olaylar oldukça gerçekçi bir şekilde aktarılmış. Biyografi filmlerinde benim için ayrı bir yere sahiptir. Oldukça güzel bir filmdir. 90’lı yılların kıyıda köşede kalmış bir filmi olduğunu belirtmeliyim. Film gizemli ve konusu itibariyle sizleri kendine çekiyor ve kendini izlettiriyor. Gerçek bir hikayeden yola çıkıp oluşturulması filmi izlenebilir bir unsur haline getiriyor. Süresi oldukça iyi.
3-Tsavo’nun Aslanları / The Ghost and the Darkness
1898 yılının mart ayında İngilizlerin Hint okyanusunun liman kenti olan Mombasa’dan Uganda’ya kadar uzanacak demiryolu inşaatının Tsavo bölgesinde yer alan Tsavo nehri üzerindeki köprü inşaatında korkunç ve bir o kadar sıradışı olaylar gerçekleşir. İnşaatın ilk 9 ayı boyunca 140 kişi, özellikle geceleri kaçırılıp iki yelesiz aslan tarafından yenilmiştir. Tarih kayıtlarında bu olay “Tsavo man eaters” olarak geçer. 1898 yılında kölelik çok yaygındır. Köleler Afrikanın iç kısmından liman kentine götürülüyordu. Tsavo bölgesi ise bir geçiş bölgesiydi. Nehri geçmeye çalışırken zorlu koşullara dayanamayan sayısız köle ölüyor ve hastalanıyordu. Tsavo Nehri Köprüsü’nün de yapılma amacı aslında buydu. Tsavo nehri köprüsü yapımı 1897 yılının sonbaharında başladı ve 1898 mart ayına kadar saldırılar oldu. Bu saldırılarda tahminen 135 kişinin öldüğü düşünülüyor. Saldırıların sona ermesi inşaatın baş mühendisi ve sorumlusu Yarbay John Henry Patterson’ın 2 aslanı öldürmesi ile son bulur. Öldürülen aslanların boyları burnunun ucundan kuyruğunun sonuna kadar “9 feet 6 İnches” olarak ölçülmüştür. Yani aslanların boyu 3 metre. Bu yaşanan olayları ve maceralarını Yarbay John Henry Patterson bir kitapta toplamıştır. “The Man-Eaters of Tsavo and Other East African Adventures” adlı kitabında yaşanan olayların hepsini anlatmıştır.
Kitaptan uyarlanarak çekilmiş The Ghost and The Darkness (1996) filmine geçelim. Çok güzel bir yapımdır. Konusu ve senaryosu özgündür. Film sürükleyici ve izleyiciyi içine çeken bir yapım. Afrika manzaraları filme ayrı bir tat katmıştır. Bolca yaratıcılık vardır ama ciddi hatalar da yapılmıştır. Benim gördüğüm ise filmde ölen bir müslümanın cenazesinde fatiha okunuyor ama akabinde ceset yakılıyor. Bu ciddi bir hatadır bana göre. Ya bu adet o yöreye özgün bir şey ya da yönetmen hatası var. Kamera açıları ve yerinde gerilim müzikleri oldukça iyidir. Oyunculuk performansı olarak iki büyük oyuncunun, Val Kilmer ve Michael Douglas’ın performansları harikadır. Filmde aslanların neden insanları yediği konusu işlenmemiştir. Sonuçta ellerinde bir sürü kaynak vardır. Son olarak ise gerçek hikayede aslanlar yelesizdir. Filmde yeleli aslanlar vardır. Bu da ayrı bir noktadır. Genel itibariyle film oyunculuk, müzik, kamera açıları ve belgesel tadında olan afrika manzaraları ile oldukça iyi bir yapımdır. Gerçek hikayeyi merak edenler filmi kaçırmasın.
4-Güve Adam Efsanesi / The Mothman Prophecies
Mothman güve adam anlamına gelmektedir. 15 Kasım 1966 ve 15 Aralık 1967 yılları arasında Point Pleasant’da görülmüştür. Point Pleasant ABD’nin Batı Virginia bölgesinde bulunan bir yerleşim yeridir. Efsanevi bir yaratıktır. Aslında kayıtlara giren olaylar 1966 ve 1967 seneleri arasında oldu ama 1964 senesinden önce de görülmüştür. Bir kadın Ohio nehrinin yakınlarında arabası ile giderken Chief Cornstalk Hunting Grounds yolunda büyük bir varlığın yürüdüğünü gördü. Varlık insan şekline benziyordu. Kadın arabayı yavaşlattı fakat varlık iki kanadını açarak uçtu. Bu olaya kimse inanmaz diyerek gördüğü şekli kimseye açmadı. Mothman gibi olmasa da 1965 yılında Ohio Nehri’nin yakınlarında oturan bir kadın oğlunun bir melek gördüğünü söyledi. Yaşanan bu olaylar 1964 ve 1965 yıllarında gerçekleşmiştir. Point Plesant Register gazetesinde 16 Kasım 1966 yılında bir çiftçinin ‘varlığı’ gördüğü haberi yapılmıştır. Çiftçinin tanımına göre yaratık; ”İnsan boyutunda bir kuş. . Yaratık. . Bir şey…’ Aslında basının tam olarak bu olaya ilgisi Scarberry Vakası ile başladı diyebiliriz. 15 Kasım 1966’da saat sabah 11 civarlarında Roger Scarberry eşi ve iki arkadaşı ile beraber 2. Dünya Savaşı’ndan kalma patlayıcı fabrikasının önünden arabası ile geçmekteydi. Karşıdan arabanın önüne doğru saatte 160 Km hızla ürkütücü bir insan benzeri yaratık gelmekteydi. Yaratık uçuyor ve ürkütücü sesler çıkarıyordu. Arabayı takip eden yaratık Point Plesant’a yaklaştıklarında gözden kaybolmuştu. Bu olaydan sonra 1 sene boyunca 100 kadar görgü tanığı Point Plesant’ta bu yaratığı gördü. Tarifleri Roger Scarberry’nin dedikleri ile birebir örtüşmekteydi. Güve adam ile ilgili pek çok araştırma olmuştur. En kapsamlı kitap John Keel’in kitabı The Mothman Prophecies’dir. Merak edenler kitabı okuyabilir. Son olarak araştırmacı Mark Tall’nun 1988 yılında çıkarttığı bir kitabı vardır. Adı Thunderbirds! The Living Legend Of Giants Bird’dür. Hall kitabında şöyle bir açıklama yapar. Kuzey Pasifikte Pennsylvania’daki Allegheny platosunda ve Missouri’deki Ozark Dağlarında yaşayan Amerikan yerlilerinin ve oraya yerleşen batılıların dev baykuş türlerini gördüklerini ve inandıklarını belirtmiştir.
Mothmanın geniş kitlelerce tanınması 2002 yapımı The Mothman Prophecies ile olur. Filmin şok edici bir atmosferi var. Sizi adeta kendisine bağlıyor. Gizem ve gerilim doruk noktaya kadar ulaşıyor. Kesinlikle Mothman olayı iyi bir şekilde uyarlanmıştır. Filmin sonu ise şaşırtıcı bir şekilde son buluyor. Paranormal olayları merak edenler için doğru bir tercih diyebilirim. Filmde abartılı bir olay yok. Mistik bir havası var filmin. Oyunculuk noktasında ise gizem ve gerilim türlerine Richard Gere’in tam olarak uyduğunu düşünüyorum. Film için seçilebilecek en iyi oyuncu bence. Laure Finney’in oyunculuğu göz dolduruyor filmde.
5-Anneliese Michel Olayı / The Exorcist
Paranormal olaylar, spiritüalizm, metafizik konuları aslında çok dikkat edilmesi gereken olaylardır. Çok kafayı takarsanız delirme noktasına kadar gidersiniz. Veya bunları körü körüne, sorgulamadan kabul ederseniz cehaletin insana neler yaptırdığının canlı kanlı örneği olursunuz. Tarih kayıtlarına geçen en meşhur paranormal olay şüphesiz ki Anneliese Michel olayıdır.
Anneliese Michel 21 Eylül 1952’de Batı Almanya’da Bavyera’da doğmuştur. Ailesi koyu katolik bir ailedir. Babaları Josef Michel bir papazdır, teyzeleri ise rahibedir. Michel anne, babası ve 3 kız kardeşi ile büyür. İlerleyen yaşlarında da ailesi gibi dindar bir insan olur. Anneliese’nin hayatı 1968’de lisedeyken, 16 yaşında, tamamen değişmeye başlar. Geceleri kendisini kontrol edemeyecek şekilde kasılırken bulur. Mahkeme kayıtlarına göre Anneliese’nin ilk epileptik nöbetleri 1 sene sonra yani 1969’da gerçekleşir. Wurzburg Psikiyatri kliniğinden nöroloji uzmanları Anneliese’ye epilepsi teşhisi koyar. 1970-1975 yılları arasında ise ataklar daha da sıklaşır. Aslında buraya kadar tıbbi bir vaka olduğu kesin. Daha sonra böyle olmadığı anlaşılmaya başlanır. Anneliese gün içerisinde şeytani görüntüler gördüğünü söyler. İbadet halindeyken, dua ederken şeytanla ilgili halisülasyonlar görmeye başlar. Kendisinin lanetlendiği hakkında sesler duyar. Mahkeme kayıtlarında 1973 yılında Anneliese’nin bu olaylar yüzünden intiharın eşiğine geldiğini yazılmıştır. İçine şeytan girdiğini, iblislerin kendine emirler verdiğini söyler. Doktorların ve verdikleri ilaçların kendisine yardımcı olamayacağını anlar. İlk doğrulanmamış teşhis ise kilisedeki bir kadın tarafından yapılmıştır. 1975 Eylül ayında katolik kilisesi bu vakaya iki tane rahip atadı. Anneliese’ye haftada iki ya da üç kez şeytan çıkarma ayinleri yapıldı. Anneliese’nin durumu aslında iyiye değil tam aksine daha da kötüye gidiyordu. Son seans ise 30 Haziran 1976’da yapılmıştır. Atakları azalmamıştır ve kısmi felçler geçirmiştir. Daha önceki durumlara göre kendini bilmez şekildedir. Tıbbi tedaviye de son verilmiştir. Seansların ayrıntılarını ve görüntülerini saklamak amacıyla seanslar kasetlere kaydedilmiştir. Yaklaşık 40 kaset vardır. Aslında bu olay diğer kulaktan dolma, uydurma hikayelerden biraz farklıdır. Yaşanmış olmasının işin en ürpertici tarafı olduğu kesin. Anneliese’nin nasıl öldüğü hala gizemini koruyor. Dosyası mahkemede kapalıdır. Kilise ise Anneliese öldükten sonra içine şeytan veya cin girmediğini söyleyerek ilginç bir açıklama yapmıştır. Öldükten sonra da mezarı ile ilgili de ilginç hikayeler olmuştur.
Filmler kısmına geldiğimizde ise 1973 yılında, bu olaylar yaşanırken The Exorcist filmi çekilmiştir. Aynı konu işlenmiştir. Filmde 12 yaşındaki kızın içine şeytan girmesi anlatılır. Bu filmi kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum. Bu film çok büyük eleştiriler almıştır. Film çekimlerinde sette iki kere yangın çıkmıştır. Işıkçı ve ses asistanı ölmüştür. Kostümler çalınmıştır. Üç figüran kalp krizi geçirmiştir. Linda Blair (içine şeytan giren kızı canlandıran oyuncu) yataktan düşerek kolunu kırmıştır. Diğer filmimiz ise 2005 yapımı Şeytan Çarpması -The Exorcisim of Emily Rose filmidir. Bu iki filmi de izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Aynı konu bu filmde de işlenmiştir. Bu filmimizdeki ana karakter ile diğer filmdeki içine şeytan giren kız arasında yaş farkı vardır.