UYARI

ISAAC KARANLIKLAR DİYARINDA: CAVEAT

İnsan psikolojisinin kırılgan ve acımasız yönlerini ele alan İrlandalı yazar ve yönetmen Damian Mc Carthy, son dönemin en etkileyici korku filmlerinden birine imza atarak güçlü bir başlangıç yaptı. Klostrofobik atmosferiyle bir saniye bile rahat nefes aldırmayan Caveat, karanlığıyla büyüleyen bir film. Harap bir kulübenin içinde, oyuncak bir tavşanla yakaladığı tüyler ürpertici senkron, izleyiciyi çıkışsız bir deliliğin içinde bırakıyor.

Isaac (Jonathan French), geçirdiği bir kazadan sonra hafızasını kaybetmiştir. Ev sahibi Moe Barrett (Ben Caplan), babası yakın bir zamanda vefat eden yeğeni Olga’ya (Leila Sykes) bakması için kendisine iş teklif eder. Olga, katatonik davranış sergileyen bir şizofreni hastasıdır. Onun psikolojik güvenliği için Isaac’in evdeki bir direğe zincirli olan koşum takımı giymesi gereklidir.

TAVŞAN DELİĞİNDEN DÜŞERKEN

“Nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin ne önemi var?”

Damian Mc Carthy’nin, Alice Harikalar Diyarında (1865, Lewis Carroll) adlı eserden aldığı ilham oldukça dikkat çekici. Alice’i tavşan deliğinden aşağıya çekerek garip bir yere açılan hikâye, filmin hem girizgahıyla hem de kurduğu çatıyla ​​benzerlikler taşıyor. Carroll’ın romanındaki rüya motifi, gerçeküstü olaylara anlamlı bir zemin oluştururken Caveat’ta durum biraz daha farklı. Filmde yaşanan tuhaf olaylar, rüyaların öngörülemeyen doğasını yansıtır biçimde bulanık. “Uyarı” anlamına gelen Caveat, her anıyla tehditkâr bir yapıda. Hareket eden resimler, açılıp kapanan kapılar, gıcırtılar ve davul çalan uğursuz bir tavşanın dinmeyen ritmik vuruşları sürekli ikaz ediyor. Mc Carthy, acı dolu ruhların portresini çizmek için perili ev filmlerinin ayırt edici özelliklerini kullanıyor. Olaylar ortaya çıkmaya başladıkça keder ve suçlulukla düğümlenen hikâye, iki dünya arasında asılı kalıyor.

ÜÇ SAĞLIKSIZ RUH

Moe’nun peşinden giderek gerçek dünyadan uzaklaşan Isaac, hiç bilmediği karanlık bir evrenin içinde fiilen ve mecazen zincire vurulan amnezik bir karakter. Hatta Moe tarafından balkondan itildiğinin ima edildiği bir sahne, hafıza kaybını bu olayla ilişkilendirmemize sebep oluyor. Isaac gibi Olga’nın da zihinsel durumu iyi değil. Burun kanamasıyla girdiği katatonik nöbetlerde, üç maymun sembolünü anımsatan bir pozisyon alıyor. Üç maymun heykelinin aynı zamanda odasındaki masada durduğunu da görüyoruz. Bu tasvir, psikolojik yaraların ve tanıklık edilen olaylar karşısındaki kayıtsızlığın ifadesi olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda Moe ile Olga arasındaki bağ, istismar olasılığını düşünmemizi sağlayacak boyutta sağlıksız. Olga ve Isaac’in zayıf yönlerini kullanarak isteklerini gerçekleştiren Moe, tehlikeli bir psikopat ve makyavelist olarak tanımlanıyor. Mc Carthy’nin soluk renk paletiyle desteklediği malul hikâyeden çıkış yolu bulmak zor ancak vurguladığı iki kavram bize yol gösteriyor: Travmalar ve hafızanın güvenilmezliği.

GEÇMİŞİN RÜYA YOLCULUĞU

Caveat’ın ikna edici yanıtları yok. McCarthy, olayları açıklamaktan bilinçli olarak kaçınıyor. Belirsizliği ustaca örerek hikâyeyi dinmeyen bir gizem sisine batırıyor. Gerçekleri aydınlatmak yerine karanlıkta tutmak isteyen kabusla örülü yaklaşımı filmin alameti farikası. Birleşmeyen parçalarla, Isaac’in bulanık zihnini resmederek, en büyük korkumuz olan bilinmezlik üzerine anlatısını şekillendiriyor. Isaac, gerçeği algılamasına izin vermeyen sanrılar ve halüsinasyonlardan muzdarip biri. İçine düştüğü dünyanın rahatsız edici karakterleriyle sık sık kendi kimliğini sorguluyor. Bu noktada, Alice Harikalar Diyarında romanının ana temalarından olan kimlik ve benlik kavramıyla mücadele, iki eserin de ortak noktası olarak karşımıza çıkıyor. Sırlar açıklanmıyor ve ürkünç bir kabusa hepimiz ortaklık ediyoruz.

KARANLIKTAN IŞIĞA AÇILAN DELİKLER

Harikalar diyarının “Burada hepimiz deliyiz” diyen Cheshire kedisi, hayaletimsi nitelikleriyle Alice’e yol gösterirken, filmin gülüşüyle aklımıza kazınan hayaleti de benzer şekilde Isaac’e kılavuzluk yapmakta. Doğaüstü unsurlar, güçsüzlük duygusundan kurtulan Isaac’in kontrolü kendi eline almasını sağlıyor. Final sahnesiyle, iyileştirici ve özgürleştirici bir hikâyeye dönüşen Caveat, dış etkilerin benlik duygumuzu nasıl şekillendirebileceği üzerine düşündürüyor. Isaac, Alice gibi bu deliler diyarındaki tek akıllı. Akış boyunca zalim davranışlarıyla kontrolsüz güç ve otoritenin tehlikelerini temsil eden Moe’ya boyun eğmiyor. Zihnin derinliklerini keşfeden, izolasyon ve güç dinamiklerini sosyolojik bir bakış açısıyla sunan romanla aynı yoldan ilerliyor. Filmin tutarlı şekilde bir araya gelmeyen parçaları, hikâyedeki gibi tuhaf ve çekici. Damian Mc Carthy’nin, Carroll’ın geleneksel anlatıma meydan okuyan tonuyla benzer tuttuğu Caveat, bu başyapıta bir nevi saygı duruşunda bulunuyor. Yabancılaşma ve boğucu belirsizlikle vurgulanan her iki hikâye, farklı şekillerde ancak benzer duygularla nihayete eriyor.

Küçük bir ekip ve bütçeyle çekilen Caveat’in tıkandığı noktalarda bile tüyler ürpertici kalabilmesi güçlü bir yaratıcılığın ve tutkunun kanıtıdır. Kieran Fitzgerald’ın zengin sinematografisi ve Richard G. Mitchell’in ürpertici ses tasarımıyla eşsiz bir atmosfer yaratan Damian Mc Carthy’nin ikinci filmi Oddity ile korku hayranlarının yüzünü güldürmeye devam edeceğinden eminim.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir