SAPLANTI

Swallow (2019)

Carlo Mirabella-Davis’in 2019 yapımı, festivallerden yüzü gülerek dönen filmi Swallow, oldukça etkileyici bir hikaye anlatıyor. Mükemmel bir eve, mükemmel bir eşe sahip olan Hunter’ın, dışarıdan bakınca bu mükemmellik kavramıyla uyuşturulduğuna şahit oluyor izleyici. Eşinin ailesi tarafından yok sayılan, sözü kesilen, eşi tarafından yalnızca güzel bir kadın olarak görülen Hunter’ın içinde bulunduğu hayatla hiçbir bağı yok. Kendisini yabancı hissediyor. Bir akşam eşinin ailesiyle yemekteyken sözü kesilen ve bir daha ne anlattığı sorulmayan Hunter, bardağındaki buzları çiğnemeye başlıyor. Yaşamındaki dönüşüm de bu andan itibaren başlıyor aslında. Dinlenmemeye, birey olarak görülmemeye ve dışlanmaya tuhaf bir davranışla tepki veriyor.

Richie’nin aile yemeğinde ısrarla Hunter’a anlatmasını istediği hikaye, aslında Hunter’ın ne anlatmak istediği ne de hatırlamak istediği bir anı. Fakat Richie ısrarla bu anıyı anlatması gerektiğini söylüyor. Tam Hunter ısrarlara dayanamayıp söze başlıyor, bu sırada da sözü kesiliyor. Bu sahne ikilinin hayatının özeti gibi aslında. Tıpkı Richie’nin Hunter’ın üzerindeki etkisi gibi. Richie’nin Hunter’ı merak ediyor gibi rol yapması ardından da onu görmezden gelmesi, onu hayat yolculuklarında da (masadaki gibi) yalnız başına bırakışını simgeliyor.

Yutmak zorunda kalınan sözlerin birer nesneye dönüştüğü film; Swallow

Hunter hamile olduğunu eşi Richie’ye söylediğinde Richie’nin annesini arayıp ‘‘We are pregnant’’ dediği sekans oldukça önemli bir nokta benim için. Hamileyiz! Hayır, hamile olan Hunter, eşi ise baba olmayı bekliyor yalnızca. Biz hamileyiz tanımı araştırdığım kadarıyla, henüz net bir karara varılamamış söylemlerden biri. Birçok insan “bu şekilde ifade edilmeli mi edilmemeli mi” diye tartışıyor. Normal şartlarda eşine destek olmak isteyen, bu heyecanlı bekleyişi eşiyle birlikte son ana kadar yaşamak isteyen bir erkeğin kurabileceği bir cümle bu. Fakat Richie’nin eşini destekleyici şekilde, masumca kurduğu bir cümleye benzemiyor bu. Çünkü Richie zaten evlilikleri boyunca Hunter’ı görmezden geliyor, onu bir birey olarak görmüyor. Toplumun dayattığı bir başarı olduğu için çocuk fikrine sıcak bakıyor. Baba olmak hayatta yaşanması gereken başarılardan biri çünkü. Bu açıdan düşünüldüğünde ‘‘hamileyiz’’ söyleminde kendisini konunun öznesi yapma çabası çok baskın bir şekilde ortaya çıkıyor. Yalnızca kadına özel olan bir duygunun, bir durumun bile güç sevdası yüzünden parçası olmak istiyor Richie.

Haley Bennett, Swallow (2019)

Hunter’a bakınca kıtalar değişse de kadının dünyadaki yerinin bazı noktalarda pek de değişmediğini düşündüm. Türkiye’de kadın olmak derken dünyada kadın olmanın pek de farklı bir portre çizmediğini görüyoruz. Birey olamayan kadın, eşine yalnızca temiz bir ev, şık bir sofra, ütülü kravat verebilmekle görevli. Erkeğin statüsü ne olursa olsun bu konu benzer şekilde karşımıza çıkabiliyor. Richie’nin, rol model olarak gördüğü annesinin sahip olduğu kadın kimliği, Hunter’ın duruşundan çok farklı. Richie eşinden yalnızca gündelik bir memnuniyet duyma çabasında. Aralarındaki ilişki o kadar ince bir ip üzerinde ki her şey yolundayken yanlış ütülenen bir kravat, iletişimi aniden yerle bir edebiliyor.

Film anne adayı olan bir kadının hissettiklerine, hamilelik sürecine ayna tutmaktansa Hunter’ın renkli görünen fakat hiç de öyle olmayan simsiyah hayatına odaklanıyor. Hamileliğin kendisinde hiçbir şeyi değiştirmediğini, yalnızca pika sendromu denen bir rahatsızlığı tetiklediğini görüyoruz. Bunun derinde yatan sebebi Hunter’ın tecavüz sonrası dünyaya gelen bir bebek olması. Bunun travmasını ve annesiyle olan uzaklığını zihninde çözemediği için bir çocuk gibi kalıyor hayatta. Bu yüzden oyun oynuyor, cips yiyor, yatağa uzanıp hayallere dalıyor. ‘‘Bu kadar imkânı varken daha farklı şeyler yapsa ya bu kızcağız!’’ demeden edemiyor insan. Fakat içinde bulunduğu durum o kadar yalnızlık üzerine kurulu ki yuttuğu, ardından da dışkısından çıkardığı objeleri tepsinin üzerinde sergileyerek bir şeyler inşa ettiğini düşünüyor. Hiç kimse için bir şey ifade etmeyen iğne, bilye gibi objeler, ona kendisini birey gibi hissettiriyor. Bir şeyleri başarabildiğini düşündürtüyor.

Oğluyla evlendiği için seviye atladığını söyleyen eşinin annesi, Hunter için çok önemli bir karakter. Çünkü yalnızca bu kadın, Hunter’ın değişiminde büyük rol oynuyor. Hamilelik sürecinde okuması için hediye ettiği kitapta ‘‘Her gün umulmadık bir şey yapmaya çalışın. Yeni şeyler deneyerek kendinizi zorlayın!’’ cümlesiyle karşılaştıktan sonra objeleri yutmaya başlıyor Hunter. Bu da yetmezmiş gibi şu soruyu soran da yine eşinin annesi: “Mutlu musun? Yoksa mutlu numarası mı yapıyorsun?” Hunter’ın hayatındaki ‘‘anne’’ figürü her zaman hayatını değiştirecek nitelikte bir alt metne sahip oluyor. Kendi annesi ya da eşinin annesi olması durumu değiştirmiyor. Bir anne olması yetiyor sanki.

Filmdeki en derin psikolojik okumayı Hunter’ın hamile kalışının ardından pika sendromundan muzdarip olması üzerinden yapmak gerekiyor bana göre. Alışkın olduğumuz anne adayları gibi yediğine, içtiğine dikkat eden biri değil Hunter, çünkü bebekten önce kendisinin var olabilmesi gerekiyor. Henüz birey olamayan bir kadının kendisini en çok birey hissetmesi gereken an da hamilelik süreci. Kendisi var olmadan bir bebeğe annelik yapamayacağını bilecek kadar da emin adımlar atıyor. Filmin sonu, asıl hayatının başlangıcı oluyor. Babasıyla yüzleşip her şeyi çözdüğünde yeniden doğuyor Hunter. Yeniden doğmak da tıpkı bir bebeğin anne karnından çıkışındaki gibi zor, mücadele dolu ve sancılı oluyor.

Diğer Yazılar: Özlem Çetinkaya
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir