ÖLÜM GEÇİRMEZ

Quentin Tarantino imzalı 2007 yapımı bir film olan ‘Ölüm Geçirmez’ (Death Proof), 70li yılların ortalarında ortaya çıkan 80li yıllarda ise zirve noktasına ulaşan ‘işkence filmleri’nin farklı bir örneği. Kurbanların ve katilin kovalamaca oynadığı, sonunda ise birkaç şanslı kişi hariç çoğu kurbanın katledildiği bu filmleri farklı bir perspektifle ortaya koyan Tarantino, ‘Ölüm Geçirmez’de tamamen nefret ettiğimiz ya da daha önemlisi tamamen kurgusal bir baş kahraman değil de ‘rastlanabilir’ bir baş kahramanla karşımıza çıkıyor; ‘Dublör Mike’ ile. Film iki kısımdan oluşuyor. Birinci kısımda klasik diyebileceğimiz, izleme, korkutma ve aniden ortaya çıkma sahnelerinin farklı ama yine de bu tür filmlerde olabilecek benzer versiyonlarını izlesek de, ikinci kısımda bizi şaşırtıyor ve mağdur edenle mağdur edilenin zihinlerimizde karışmasına neden oluyor. Her filminde rastlanan ‘intikam’ olgusu bu filmde de net bir şekilde görülüyor. Fakat zaman zaman, izleyici olarak bizleri mağdur eden pozisyonuna da sokmayı başarıyor. En iyi fragman dalında ödül alan ‘Ölüm Geçirmez’ bir baş yapıt olmasa da, alt benliği çok cesur bir biçimde ortaya koyan Tarantino filmlerine güzel bir örnek oluşturuyor.

Film birçok temaya, filme, olguya gönderme yapıyor fakat bu alt benlik meselesine vurgu, ki çoğu işkence içeren filmi kesintisiz izleme nedenlerimizden biridir, çok çarpıcı. Filmin ilk sahnesinde, arabanın arkasında oturan bir kadının ayaklarını görüyoruz ki film boyunca ayaklar (arabalar ya da silahlar gibi) bir fallik imge olarak karşımızda duruyor. Üç kadın görüyoruz arabada, konuşmalarından anladığımız kadarıyla erkeklerle olan ilişkilerinde zaafları olan fakat yokmuş gibi davranan, oldukça seksi, kadın kadına bir göl kıyısındaki eve gitmeyi planlayan, vs. Zaman geçtikçe bağlanma ihtiyaçları ortaya çıkıyor ama yine de net bir şekilde değil. Bar sahnesinde, Dublör Mike’la karşılaştırıyor bizin yönetmen. Bu kadınlarla alakası olmayan, açıkça flört etmeye çalışmayan tek erkek o belki. Adından da anlaşılacağı üzere, asıl oyuncu yerine ‘ikame eden’, tüm riskli rollerde ortaya çıkan fakat asla kendisi olarak görünür olamayacak bir dublör. Yani görünmesi için bir uzantıya ihtiyacı var, şovlarda ya da filmlerde bu asıl oyuncuysa, gerçek hayatta da bu, herkese korkutucu gelen arabası yani ‘Ölüm Geçirmez’ arabası. Aklıma, ‘kastrasyon endişesi’ geliyor, kesilme korkuları… Fakat Mike’ın arabası kesilemez, ‘Ölüm Geçirmez’. Başka bir nesneyle var olan, bir başkasının uzantısı olarak hayatta kalmaya mahkum hisseden her insanın hissedebileceği endişelere sahip biri. Fakat sonraki sahnelerde bu uzantı olmanın ve bastırılmış arzuların psikotik, aşırı yıkıcı ve saldırgan, yok edici bir biçimde ortaya çıktığını görüyoruz. Akla, içsel nesnenin yok edilme isteği geliyor, bir yerde Mike, arabanın annesinin olduğunu söylüyor. İçerdekini, ihtiyaç duyduğu kadını yok etmek için, tüm kadınları yok etmek isteyen bir psikopatı izliyoruz. Dublör Mike planını yapıyor, ışıklarını kapatıyor ve arabasıyla, kadınların olduğu arabanın tam anlamıyla ‘içine giriyor’. Yıkıcı ve yok edici bu davranış, Tarantino’nun da mutlaka altını çizmek istediği gibi, cinsellikle bağlantılı. Bu sahnenin, kucak dansı sahnesinin ardından gördüğümüzü düşünürsek, daha anlamlı geliyor.

Filmin ikinci yarısında, yine kurban gibi görünen kadınlarla karşı karşıyayız. Fakat bu kadınlar güç sahibi, silah kullanan, arabalardan anlayan, daha ‘seksi’ olan arkadaşlarını tanımadıkları birinin yanına bırakarak feda eden, toplumun erkek rolüne yapıştırdığı ‘güç’ kavramını taşıyan kadınlar. Sahneler devam ederken, Mike yine flört eder gibi, kadınların kullandığı arabaya çarpıyor, vuruyor ve neredeyse birinin ölmesine sebep olacak kadar tahribat yaratmaya çalışıyor. Sonrasında, işler tersine dönüyor ve intikam alan kadınlar Mike’ı öldüresiye dövüyor. Kan, öldürme, vücudun parçalanması vs. gibi dehşet içeren görüntüleri göstermekte cesur olan Tarantino, bu filmde de net bir şekilde her şeyi gözler önüne seriyor. Mağdur etmenin en uç noktası olan işkencenin alt benliğin bir parçası olarak düşündüğümüzde, film Dublör Mike’ı gözümüzde çok da ‘kurgusal’ ya da ‘hayali’ yapmıyor. Sadece aklıma şu sorular geliyor; bir kadın güçlü olmak için ya da en uç noktada hayatta kalmak için bir başka uzantıya gerek duymalı mı? Kadın olarak güçlü olmak neden mümkün değil?

Diğer Yazılar: Tuğba Kocaefe
Neden Tarkovski Olamıyorum
Suyun içinde gömülmüş, çürüyen parçaların yanında ‘duran’ bir adam, onun kim olduğunu...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir