Sinemayı çok merak eden karşılığında da “televizyonun büyüğü” cevabıyla karşılaşan ve bu nedenle de sinema salonuyla yaşıtlarına göre biraz daha geç buluşan birisi olmama rağmen sinemada ilk izlediğim film bir animasyondu. Hayatın sırtına bıraktığı koca bir yükle hem yaşam mücadelesi veren, hem imkansız bir aşka tutulan Quasimodo’nun hikayesini izlerken ne kadar duygulandığımı şimdi bile çok iyi hatırlıyorum. O gün Quasimodo’dan öğrendiklerim sayesinde, sırtımızdaki yükler her ne kadar farklı da olsa, bunları taşırken onun kadar saf ve cesur olmaya çalıştım. Onunki gibi bir kamburun dimdik durabilmek için bir engel olmadığını o yaşta öğrenmiştim. Sinema büyülü dünyasının kapılarını bana Notre Dame’dan açarken belki de hiçbir çocuğun idol olarak edinmeyeceği bir karakteri kahramana dönüştürmemi sağladı. Ekran karardığında içimde Quasimodo’yla salondan çıkarken artık büyüklerimin yanıldığını biliyordum. Hangi televizyon bu kadar büyülü olabilirdi ki..