CINEMA JAZIREH: ACININ ÜSTÜNE BİR PERDE DAHA!

Gözde Kural’ın yönettiği Cinema Jazireh, dünya prömiyerini bu yıl çeşitli uluslararası festivallerde yapan; özellikle kadın merkezli hikâyesi, politik alt okuması ve sınır coğrafyasında Taliban yönetimindeki Afganistan’ın sert atmosferinde geçen dokusuyla dikkat çeken bir yapım. 15. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali seçkisinde de yer alan film, dramatik yapısını uzun planlar, kapalı mekân estetiği ve kare kadraj format tercihleriyle kuruyor. Oyuncu kadrosunda güçlü bir kadın karakteri canlandıran Fereshteh Hosseini’nin performansı filmi baştan sona taşıyor. Hikâyeyi çevreleyen yan karakterler, özellikle kayıp çocukları yetiştiren Zabur’u canlandıran Mazlum Sumer, anlatının karanlık damarını oluşturuyor. Oyunculukların tamamının oldukça güçlü olduğunu söyleyebilirim.

Film, yedi yaşındaki kaybolan oğlunu aramaya başlayan bir kadının erkeklerin acımasız dünyasındaki sessiz, bastırılmış ve göçük yolculuğunu anlatıyor. Kendisine saçlarını keserek sakal yapan bu anne, erkek egemen bir toplumda bir anneye ait tüm suçluluk, umut ve inkâr duygularını taşırken diğer yandan bölgenin karanlık gerçekliğiyle, yani oğlancılık ve istismar ağlarıyla tanışıyor. Cinema Jazireh, bu iki hattı aynı anda yürütmeye çalışırken izleyiciyi hem bir anne hikâyesine hem de bir sistem eleştirisine bakmaya davet ediyor. 

Uzun planlar kimi filmlerde bir düşünme alanı yaratır; karakterle beraber nefes alıp veririz, zamana direniriz. Ama burada planların süresi yalnızca uzun değil, ısrarcı bir yavaşlık barındırıyor. Neredeyse her sahnede dakikalarca sabit kalan kareler, hikâyenin ritmini yutuyor; izleyiciyi içeri çekmek yerine dışarı itiyor. Bu yavaşlık, filmin derdi olan kayıp, istismar, suç ve vicdan temalarının izleyicide yaratacağı etkiyi de törpülüyor.

Filmin en tartışmalı tercihi ise, oğlancılık sahnelerini perde arkası ışık oyunlarıyla estetize etmesi. Bu noktada filmin dili ile derdi arasındaki mesafe açılıyor. Bu kadar estetik, bu kadar üstü kapalı anlatım, cesaretsiz bir tercih gibi yorumlanabilir fakat ben bu denli rahatsız edici planların silüetlerle canlandırılıp masalsı görünmesinden rahatsızlık duyduğumu söyleyebilirim. Katmanlı bir metafor niyeti olabilir; masalsı değil ama yarı saydam bir üslup denenmiş olabilir. Ancak çocuğa yönelik istismar, görsel olarak ‘zarif’ gösterilmeye çalışıldığında gerçekliğin ağırlığı kayıyor; izleyicide rahatsızlık değil, anlam karmaşası yaratıyor.

Zabur’un (Mazlum Sumer) yıllarca istismar edildiği bir yerden hiçbir şekilde ayrılmak istememesi oldukça vurucu bir nokta. Özgürlük, otorite, sahiplenme ve kötülüğün kendini meşrulaştırma biçimlerini tek cümlede özetleyen bir an. Keşke film bu karanlığı daha doğrudan, daha dürüst bir yüzleşmeyle sunsaydı.

Kare Format: Kısıtlanmışlık mı, Anlatım Dili mi?

Cinema Jazireh’te tercih edilen kare kadraj formatı, yapımın atmosferini belirleyen en güçlü teknik kararlardan biri olmakla birlikte, film boyunca hiç değişmemesi sebebiyle izleyicide beklenmedik bir baskı ve daralma hissi yaratıyor. Kare oran, özellikle yatay alanı kısıtlayarak hem mekânın genişliğini ortadan kaldırıyor hem de karakteri çerçevenin içine sıkıştırıyor. Normalde bu tercih, karakterin psikolojik daralmasını, travmanın kapanmışlığını ya da kapalı bir dünyada sıkışmışlığını ifade etmek için kullanılabilir; ancak filmde bu formatın öyküsel motivasyonu net biçimde ortaya konmadığı için, görsel sınırlama anlatımın parçası olmak yerine izleyicinin omzuna binen bir ağırlığa dönüşüyor.

Ayrıca kare formatın film ilerledikçe geniş kadraja açılacağına dair doğal bir beklenti doğuyor. Pek çok filmde bu açılma dramatik bir kırılma anını, karakterin nefes almasını ya da hikâyenin genişlemesini simgeler. Ancak burada çerçeve hiç açılmadığı için, izleyicinin bu beklentisi sürekli boşa düşüyor; teknik bir tercih olarak değil, “kapalı kalmış bir ekran” hissi olarak deneyimleniyor. Uzun planlar ve düşük hareketli mizansenle birleşince kare oran, görsel dinamizmi azaltıyor ve ritmi daha da ağırlaştırıyor. Bu durum, filmdeki yavaş tempoyu bilinçli bir dil olmaktan çıkarıp motivasyonu belirsiz bir kısıtlama gibi hissettiriyor. Sonuç olarak kare format, hikâyenin temasındaki kayıp ve arayışın karşılığını vermek yerine, izleyiciyi filmle birlikte değil, filmden bağımsız bir sıkışma hissiyle baş başa bırakıyor.

Azad’ın Çıkışı: İlk Gülüş 

Filmin finalindeki sahne anne karakterinin ilk ve tek güldüğü sahne! Azad’ı oradan çıkarırken hissettiği anlık ferahlık filmin en güçlü anlarından biri. Sanki yıllarca kapanmayan bir yaranın üzerine ilk kez hava değiyor. Bu plan, annenin hikâyesine küçük bir umut kırıntısı bırakıyor; kaybedilmiş çocukluğun yerine başka bir çocuğu değil ama başka bir nefesi alabileceğini gösteriyor.

Cinema Jazireh, tematik olarak son derece cesur bir yere basıyor: kayıp, suç, çocuk istismarı, anne olmanın yaralı hafızası… Ancak bu cesur konular çekingen bir anlatım tercihiyle örtülüyor. Uzun planlar, kare kadraj formatın kapanmışlığı, perde arkası estetiğiyle sunulan karanlık sahneler ve görsel olarak fazlaca sterilize edilmiş bir kötülük anlatısı…

Eğer film daha doğrudan bir yüzleşmeye, daha ritmik bir kurguya ve daha cesur bir görsel dile yaslanabilseydi hikâyesinin etkisi çok daha derinden hissedilirdi.

Yine de şunu söylemek gerek: Film, finaldeki küçücük gülüşle bile, kapalı bir dünyanın içine bir çizik atıyor. O çizikten sızan ışık, filmin en sahici tarafı.

Diğer Yazılar: Özlem Çetinkaya
YARAYA DÖNÜŞEN BİR MASAL: “ÇİRKİN ÜVEY KARDEŞ”
“Çirkin Üvey Kardeş” (The Ugly Stepsister / Den stygge stesøsteren, 2025), yönetmen...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir