Dürüst bir insan olabilmek her zaman –özellikle de kendi çıkarlarınız ve dolayısıyla iyiliğinizle çatıştığı zamanlarda- çok da kolay olmayabilir. Bu, lehine verilen penaltı kararına faul olmadığını söyleyerek itiraz eden futbolcu ya da küçük kardeşinin üzerine kalacak ziyanı kendisinin yaptığını söyleyen ağabey için geçerli olabileceği gibi, neredeyse tepeden tırnağa yozlaşmış bir polis teşkilatının içinde kariyerini, itibarını ve hayatını tehlikeye atarak dik duran ve bunun sonucu olarak yüzünün ortasına şaibeli bir kurşun yiyip şeref madalyasıyla “ödüllendirilen”, ardından da korkusuzca verdiği ifadeyle teşkilatın kirli çamaşırlarını ortaya döken Frank Serpico için de geçerliydi.
Serpico özgür düşünceli, özgür ruhlu, prensip sahibi, ve tabii ki biraz da deli bir adamdı ve hepsinden önemlisi gerektiğinde bu özelliklerini korumasını mümkün kılacak cesarete sahipti. Dolayısıyla zorunlu emekliliğinden kısa bir süre sonra hakkında çekilecek filmde kendisini oynayacak aktör ve filmin yönetmeni, sadece yetenek ile altından kalkılamayacak büyük bir yük üstlenecekti. Bugün Serpico’yu izleyen kimse, Sidney Lumet ile Al Pacino’nun bu yükün altında ezildiğini söyleyemez.
Al Pacino, Serpico’daki performansının kariyerinin en büyük başarılarından biri olduğunu söylemişti. Bu kadar büyük bir aktörün tek filmini seçmek kolay –ya da mantıklı- olmasa da, birine Al Pacino’yu anlatmak için tek bir filmini izletebilecek olsam, Serpico’yu seçerdim…
Tufan Tepedelen