Kral İçin Hologram

Sinema, izleyicilere kısa sürede yoğun duygular yaşatabilen, bir dönemi, bir toplumu tanıtabilen, izleyicileri yarattığı dünyanın içine çekip, bu dünyayı çok güçlü bir biçimde onlara hissettirebilen etkili bir sanat dalı. Bu özellikleri nedeniyle iktidar sahipleri tarafından gizli ya da açık propaganda, kitleleri yönlendirme ve harekete geçirme ya da uyutma amaçlarıyla kullanıla gelmiştir. Öte yandan sinema sadece ve basitçe iktidarın oyuncağı değildir ve Charlie Chaplin’den bugüne her dönem, muhalif düşüncelerin de güçlü bir şekilde ifade bulduğu bir alan olmuştur. Bu yüzden -sinemanın toplumsal, siyasal, kültürel vb. etkileri yüzünden- sinema hakkında düşünmeli, konuşmalı, yazmalı ki nitekim bugün dünyanın önde gelen filozofları ve birçok entelektüeli sinemayı bir düşünme, araştırma ve yazı alanı olarak benimsemektedir.

Benim için sinema bu özelliklerinin yanında ayrıca bir öğrenme sahasıdır. Günümüzde en etkili bilgi kaynakları internet ve halen tahtından indirilememiş olan kitaplar gibi gözüküyor. Ancak internetin bir sakıncası, çoğunlukla denetimsiz ve dolayısıyla kirli/yanlış bilgi yuvası da olmasıdır. Kitaplar ise halen en güvenilir bilgi kaynakları arasında ancak kitap da herkese hitap edebilen bir nesne değil; kiminin gözü bozuktur, kiminin okurken başı ağrır, uykusu gelir, sıkılır, yoğundur vs… Bu kişiler için belgeseller ve filmler gibi görsel ürünler önemli bilgi kaynakları haline geliyor. Üstelik kitap okuyabilenler için de bu böyle. Bu bakımdan “filmden, diziden tarih öğrenilir mi” diye öfkelenenlere karşın ben sinemadan tarihsel ve güncel bilgiler edinilebileceğini düşünenlerden biriyim. Örneğin iyi bir sinema izleyicisi, dünyanın değişen durumuna dair kendini yeni bilgilerle güncelleyen biri haline gelebilir (elbette her bilgi kaynağına olduğu gibi sinemanın sunduğu bilgiye de eleştirel bir gözle bakmak, bu bilgiyi karşılaştırmalı ve çapraz okumalarla sınamak ve derinleştirmek lazım).

Suudi Arabistan’da geçen Kral İçin Hologram’ı izlerken ne Müslüman olmayan birinin Mekke’ye girebilmesine, ne haber vermeden ertelenen toplantılar ve alınmayan selamlarla kurgulanan Arap streotiplerine, ne çılgın partilere ne de ülkede alkol bulunabilmesine şaşırdım. Daha önce bildiklerim ve duyduklarım ile mantığım bana bunların mümkün olduğunu ya da olabileceğini, dahası bir Batılının gözünden yapılan Araplara dair genellemelerin -haksız ya da değil- böyle kurgulanabileceğini söylüyordu. Ancak Müslüman bir kadının doktorluk, hemşirelik vb. işler yapması, kadın doktorun erkek hastayı muayene etmesi…? Bu bana kesinlikle olmaz gibi görünmüştü. Hatta filmi izlerken bu karakterlerin varlığıyla epey alay da ettim. Sonrası ise benim için bir utanma ve öğrenme süreci oldu! Biraz araştırdığımda gördüm ki ülkede kadınlar doktorluk yapabilmekteymiş. Dahası yüzde 91’i okuma-yazma bilen kadınlar ülkede çalışan nüfusun yüzde 13’ünü oluşturmakta, 2011’den beri oy verip Danışma Meclisi’ne seçilebilmekte, erkeklerden daha fazla bir oranda üniversite eğitimi almakta, bazı kentlerde (Cidde gibi) peçesiz kamusal alana çıkabilmektelermiş.

Burada söylemek istediğim Suudi Arabistan’ın ne kadar demokratik ve kadın haklarına saygılı bir ülke olduğu değil elbette. Yukarıda sıraladığım bilgiler kimseyi yanıltmasın: Suudi Arabistan kadın hakları konusunda dünyanın en geri ülkelerinden biri! Söylemeye çalıştığım, insanların tarihte hiç olmadığı kadar bilgiye “maruz kaldığı” bu çağda bildiklerimizin çok çabuk eskiyebildiği ve sinemanın bildiklerimizi güncellemenin eğlenceli bir yolu olabileceğidir. Kral İçin Hologram Suudi Arabistan hakkındaki olumsuz görüşlerimi değiştirmedi ancak bildiklerimi sorgulayıp yenilememi ve (olumsuz) yargılarımı bazı yeni bilgiler üzerinde yeniden kurmamı sağladı.

Kral İçin Hologram yer yer düşen temposuna rağmen Tom Hanks’in oyunculuğu ve bu ülkeyi tanımayanlar için beyazperdede daha önce pek de konu edilmemiş olan Suudi Arabistan’a dair gösterdikleriyle tavsiye edilebilecek bir film.

Hamiş 1: Kral İçin Hologram bana iki okumayı esinledi; 1- Dave Eggers, Kral İçin Hologram, çev. Defne Orhun, Siren, 2015 (evet film bir kitap uyarlaması) ve 2- Qanta Ahmed, Görünmez Kadınlar Ülkesinde: Bir Kadın Doktorun Suudi Arabistan Anıları, çev. Aslı Ağca, Epsilon, 2011 (kitabın baskısı tükenmiş ancak sahaflardan bulunabiliyor).

Hamiş 2: Son zamanlarda izlediğim filmlerden neler öğrendim diye düşündüm de: Finding Neverland (Peter Pan’ın yaratıcısı Barrie’nin dehasını); Capote (Truman Capote’nin “tuhaf” bir adam olduğunu); Shutter Island (lobotomi!); Made in Dagenham (öncü bir demokrasi olan İngiltere’de bile kadınlara eşit ücret ancak 1970’te yasalaşıyor!); Pride (aynı ülkede 1980’lerde homofobinin yaygınlığı, bölgesel gelişmişlik farkları); I, Daniel Blake (aynı ülkede sosyal devletin halen ne kadar zayıf olduğu –Thatcher’in mirası mı? Bizden beter sanki–); Furuşande (İran’da kadın-erkek bir arada tiyatro oyunu sergilemenin ve izlemenin mümkün olduğunu –ancak hükümet oyunları yer yer kırpıyor ve oynanmasına ancak öyle izin veriyor); Soy Nero (ABD’de “Yeşil Kart Askerleri” diye bir olgu olduğunu)…

Bu yazı FikriSinema ekibine yeni katılan Akın Öge (Yayıncı, Feylesof Kitap) tarafından kaleme alınmıştır.

Diğer Yazılar: Akın Öge
Diriliş ya da Tarihsel Film Nasıl Olmalı?
Yalın bir tanımla “tarihsel gerçeklik” çok yakın olmayan geçmişte yaşananlardır. Bu sözcüğü...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir