Nermin, yarı giyinmiş, yarı boyanmış, yarı taranmış,
koridorun
başında göründü:
“İşler nasıl gitti?”
Huylarıma
saygısı vardır:
bekletilmeyi sevmediğimi bilir. Giyinirken,
arada bir görünür. “İyi,” dedi.
Eksik bir karşılık.
Bazen, eksik
karşılıklar da fazlaları kadar tehlikelidir.
Az konuşmakla
da “şey”e ihanet edebilirsin.
“Keyfin yerinde, değil mi?”
Oğuz ATAY – Tutunamayanlar
Oğuz Atay Tutunamayanlar adlı romanında küçücük bir mizansenle kadın erkek ilişkisinin ne denli muazzam olabileceğini gösterir anlamak isteyenlere… Giyinirken dahi olsa huylarına saygı gösterir eşinin Nermin. Eşi de huylarına saygı duyulduğunu hisseder! Birkaç harften oluşan ama bütün ilişkiyi özetleyen ‘’huylarıma saygısı vardır!’’ cümlesi bir insanın bu hayatta özellikle de birlikte uyuduğu insandan duyması gereken en önemli cümle bana göre!
Cümlenin sonundaki soru benim için! Bana soruyor Oğuz Atay keyfim yerinde mi diye… Yerinde değil. Çünkü Kıvanç Sezer’in adından sıkça söz ettiren, bol ödüllü Küçük Şeyler adlı filminden geliyorum. Boğazıma bir düğüm gibi oturan bir filmden yani. Hayatımda çok az filmi izlerken bu denli rahatsız oldum, bu kadar çaresiz ve kötü hissettim kendimi! Bu yorum kesinlikle olumsuz bakış açısıyla yapılmış değil. Filmin anlatmak istediği derdi o kadar içime işledi ki başrol oyuncusunu kanlı canlı bir şekilde karşımda görebildim; film boyunca yanımdaki koltukta oturuyordu resmen.
Filmin konusundan kısaca bahsetmek gerekirse beyaz yakalının işsiz kalma serüveninde eşiyle yaşadığı sorunlar anlatılıyor diyebiliriz. Fakat Onur’un, eşi Bahar’la yaşadığı sorunun, kesinlikle maddi açıdan hanelerine çöken huzursuzlukla uzaktan yakından bir ilgisi yok. Birbirine saygı duymayan, birbirini görmeyen iki kişinin nasıl bir arada kalamayacağının hikâyesi anlatılıyor daha çok. Kadının erkeği görmezden geldiği, yok saydığı, ezdiği bir manzara ile karşılaşıyor seyirci. Bu da erkek karakterin hem iş hayatında hem de bireysel hayatında çıkmaza girmesine tuz biber ekiyor. Onur karakterinin kadın ve hayat çemberi içindeki var olma çabası, üzerime bir öküz gibi oturdu tabiri caizse.
Bu filmi, kadına şiddetin yüksek sesle konuşulduğu fakat erkeğe şiddetin hiç konuşulmadığı bir toplum düzeni üzerinden okuyabiliriz. Bu filmde roller değişiyor. Erkekler tarafından aşağılanan, yok sayılan, hayalleri eleştirilen kadınların yerini bir erkek karakter, yani Onur alıyor. Yönetmenin rollerin değişimi tasarısını çok başarılı bir şekilde filmine yansıttığını düşünüyorum. Çünkü aynı durumu yaşayan bir kadın olsaydı tepkinin ve hikâyenin gidişatının çok daha farklı olacağına eminim. Fakat farklı bir bakış açısından okursak da Onur’un sorumsuzluğu göze çarpıyor.
Karşımızdaki ne olursa olsun toparlanmayacak bir ikili ilişki. Bana göre Küçük Şeyler son zamanlarda çekilen en iyi ilişki ve iletişim filmlerinden biri. Küçücük şeylerin, iki insanı nasıl olup da bir arada tutamadığını gözler önüne seriyor. Aynı yatağı, aynı hayatı paylaşan iki kişinin, ‘’Senin hayatın ne? Senin hayalin ne?’’ sorularını birbirlerine rahatça sorabildiklerine, aslında iki yabancının diyaloğuna şahit oluyoruz. Bu sebeple film, kesinlikle erkeğin işten çıkarılmasından sonra çatırdayan bir ilişkiyi değil zaten ilişki olamayan bir mecburiyet durumunu anlatıyor. Bir ilişkide olmaması gereken her şey bu iletişimde mevcut bana göre.
Her yaşta çocuk olduğu iddia edilen erkeklerin, annelerinin yanında daha da çocuklaşmalarını çok güzel iki sekans ile yansıtmış Sezer. Ben bu filmin derdine o kadar yakın hissettim ki kendimi, filmi ‘’absürd mizah’’ diye yorumlayanlara katılamıyorum. Bu benim fazla kişisel yorumum. Filmde mizahı kuvvetli sahnelerde bile gülemeyecek kadar katılaşmıştım.
Kadın şiddeti derken bir diğer taraftan Onur karakterini yüceltmediğimi belirtmemde fayda var. “Haklı” ya da “haksız” olarak da yorumlamıyorum iki karakteri. Fakat dikkatimi çeken ilk detay, karakterlerle tanıştığımız meyhane sahnesinde Onur’un hayat arkadaşına mutsuzluğunu direkt olarak anlatamıyor olması ve hafifletmiş cümlelerle işsiz kaldığını anlatma çabası gerçekten çok üzücü. Bahar ev kredisini ödeyebildikleri sürece ‘’halinden memnun’’, Onur ise hayattan daha fazlasını bekliyor. Tek isteği destek görmek. Bahar’ın Onur işsiz kaldıktan sonra takındığı tavırlar, bu filmin bir beyaz yakalının dramından çok daha fazlası olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Onur, sistemin içinde ezildiği yetmiyormuş gibi bir de evinde baskı altında kalıyor.
Bahar karakteri ise alaycı tavrı, küfürleri ve hareketleri sebebiyle kendisinden nefret etmemi büyük oranda sağladı diyebilirim. Oyunculuğu gerçekten muazzam! Küçük Şeyler beyaz yakalı bir erkeğin dram yüklü hikâyesine odaklanırken kadının erkeğe uyguladığı psikolojik şiddeti de gözler önüne seriyor. Şiddet demişken Bahar’ın evden çıkarken paltosunu asıyormuş gibi kandırarak Onur’u yaralaması da önemli bir sekans. Zaten psikolojik anlamda var olan şiddetin fiziksel varlığının en gözle görülür haliydi bu sekans. Aynı zamanda filmde Lanthimosvari bir havanın olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Minimalist sekanslar ve ruhsuz diyaloglar bana Dogtooth ve Lobster filmini hatırlattı.
Bana göre Küçük Şeyler filmi anlat anlat bitmez. Çok fazla okuma yapılabilecek, farklı noktalardan bakılabilecek bir film olduğunu düşünüyorum.
Erişilmesi zor iki dişin arasına kaçan küçücük bir yiyecek artığının, günlerce çıkarılamayarak ağrıya, ıstıraba, uykusuz gecelere sebep olmasına benziyor Küçük Şeyler!
Çünkü Küçük Şeyler, bir yastıkta kocayamayan iki yabancının yürek burkan hikâyesi…