KILL BILL

Aynı anda hem Uzakdoğu dövüş sinemasına, animelere, Western filmlere, B sınıfı aksiyon filmlerine ve muhtemelen milyonlarca başka şeye daha saygı duruşunda bulunan Kill Bill, Quentin Tarantino’nun zekası ile büyülediği bir başyapıt.

Yazının devam filmin içeriğiyle ilgili bilgiler içermektedir.

İntikam konulu yapımlara epey aşinayız. Kill Bill’de, Bride’ın (Gelin) bir zamanlar kendisinin de içinde yer aldığı ölümcül suikast ekibinden ve ekip lideri Bill’den intikam alma yolundaki hikayesini izliyoruz. Gelin’in 4 yıl boyunca kaldığı komadan uyanması ile başlayan filmde, hem ana hikayenin geçmişi hem de karakterlerin hayatları ile ilgili detayları flashbackler sayesinde öğreniyoruz. Flashback tekniği Tarantino’nun ustalığı ile birleşince nefes nefese takip edilen sahneler çıkıyor ortaya.

Tarantino’nun farklı tarzını tam anlamıyla yansıtan serinin birinci filminde aksiyona doyarken, ikinci filmde Gelin’in hikayesine vakıf olmaya başlıyoruz. Her iki filmde de göz ardı edilemeyecek oyunculuklar ile birlikte, kurgu da göz dolduruyor. Soundtrackler çok başarılı. Ayrıca sinematografik anlamda klasik sayılabilecek sahnelerle sinemaya doyuruyor seyirciyi. Baştan aşağı dövüş sahneleri ile dolu sayılabilecek bir filmin aynı zamanda bu denli estetik sahnelere sahip olması Tarantino izleyicisi için yeni bir şey değil elbette. Kopan kollar, bacaklar, bir anda omuzdan ayrılan kafalar, her yere fışkıran kanlar anime kültürüne selam duruyor. Anime demişken hikayesi bir anime sekansı ile anlatılan O-Ren Ishii’yi anmadan olmaz. 1973 yapımı Lady Snowblood’ın intikam peşindeki ana karakterinden esinlenen O-Ren Ishii, bana göre film boyunca Uzakdoğu kültürünü en iyi yansıtan karakterdir. Kılıç dövüşünde dahi Gelin’e en saygı duyan düşmanı olduğunu anlayabildiğimiz O-Ren, Uzakdoğu’nun ve dövüş sanatlarının felsefesini de yansıtır bir yandan. Belki de bu yüzden O-Ren’in ölüm sahnesi dahi abartıdan uzak, hüzünlü ve olabildiğince sadedir.

Gelin’in kalan düşmanları da oldukça acımasızdır. Aslında profesyonel soğukkanlı katillerden oluşan bu ekip, Tarantino’nun bir önceki filminde tanıtılmıştır bile seyirciye.

En başta da dediğim gibi, sayılamayacak denli çok sayıda saygı duruşu ve esinlenme içeren Kill Bill, Tarantino’nun kendi filmlerine de gönderme yapmaktan aşağı kalmaz. Tek tek yazmak yerine şu videoyu izlemenizi öneriyorum.

https://vimeo.com/19469447

Kill Bill yalnızca izleyip geçilecek bir film değil, izlendikçe seyirciye sinema kültürünün geçmişine götüren, tekrar tekrar izleme isteği yaratan, Tarantino’nun yeteneğine hayran bırakan müthiş bir film.

O halde Quentin Tarantino iyi ki doğmuş!

Diğer Yazılar: Demet Başpınar
NEW YORK’A HOŞGELDİNİZ
Abel Ferrera’nın yönettiği ve Gérard Depardieu ile Jacqueline Bisset’nin başrollerini paylaştığı Welcome...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir