2012 yapımı, senaryosunu ve yönetmenliğini Yeşim Ustaoğlu’nun üstlendiği bir arada kalma hikâyesi ‘Araf’. 18 yaşındaki Zehra’nın (Neslihan Atagül) ergenlikle yetişkinlik arasında sürüklenip durduğu ve bu süreçte yaşadığı trajediyi konu alan bir film. Kadınlık, kadın olma ve erkek şiddeti üzerinde çokça durulan filmde, bir genç kızın gözünden gördüğümüz kasaba hayatı gerçekçi bir biçimde gözler önüne seriliyor.
Şehirlerarası bir yolun üzerindeki benzin istasyonunda (aynı zamanda yolcuların mola vermek için kullandıkları, yemek yenilen bir yer) çalışan Zehra, Olgun (Barış Hacıhan) ve Derya (Nihal Yalçın)’nın dışarıdan bakıldığında sıradan gibi görünen fakat evlerinin içine girildikçe trajikleşen hayatlarına tanık oldukça anlatılmak istenen ‘arada kalmışlık’ netleşiyor. Genel olarak bakıldığında, sıkışmışlık, olduğu yerden çıkamama hissini tel örgüler, kafeslerin ardında havlayan köpekler, vardiyalı çalışan işçilerle vermeye çalışan Ustaoğlu, bu konuda başarılı olmuş gibi duruyor.
Filmde, erkek-kadın eşitsizliği üzerine diyaloglar göze çarpıyor. ‘Babanın donlarını ütüleyen anne’ ile Zehra’nın diyaloğu, Olgun’un sarhoş babasının pisliğini temizleyen annesinin sessizliği ve Olgun-Zehra birlikteliğinde sıkça geçen ‘karıbaşına ne yapacaksın?’ cümlesi, kasabanın kadın algısı üzerine çok şey barındırıyor. Regl döneminin ‘kirlenmek’ olarak değerlendirildiği bu kasabada, cinselliğin bastırılmasını zaten bekliyoruz. Özellikle, kadın olmanın zorluğu, Derya’nın tiradında net bir biçimde görülüyor. Fakat kadın olmanın bu denli zor olduğu bu kasabada, 18 yaşında bir genç kızla (Zehra) 38 yaşındaki kamyon şoförü, hele ki bu kadar yakın dans ettikleri düğün sahnesinin arkasından nasıl yalnız bırakılabiliyor? Zehra’yı korumaya çalıştığı görülen Derya, nasıl oluyor da Zehra’nın ‘yasak elma’yı yemesine izin verebiliyor? Flash tv’nin gerçeküstü fakat bir o kadar da gerçek programları (belki de gerçekliğin acı görüntüsüyle dezorganize olmuş zihnin bir şekilde yansıtıldığı programlar) gibi, film de gerçekliğin içinde akılda sorular bırakıyor.
‘Yüküm var’ diyen Zehra’nın Mahur’la (Özcan Deniz) kaçıp gitme hayalleri son buluyor ve filmin sonunda mektuplar yazdığı Olgun’la evleniyor. Yalçın Çakır eşliğinde, kameraların önünde, hapishanede evlenen Zehra, köyle şehir arasında kalmış kasabanın içine daha da çok gömülüyor. Acun’un programına çıkıp zengin olma hayali kuran Olgun, başına gelen en iyi şey olan Zehra’yla hapishanede evlenerek çıkıyor televizyona. Tüm Araf’tan çıkma hayallerinin, tel örgüler arkasına hapsedildiği bu kurguda, insanın içine rahatsızlık veren fakat ifade edilip dışarıya da çıkamayan bir his oturuyor.
25. Tokyo Uluslararası Film Festivali’nden en iyi kadın oyuncu ve Uluslararası Abu Dhabi Film Festivali‘nin ana yarışmasından en iyi film ödülüyle dönen ‘Araf’, Türkiye gerçeklerini, arada kalmışlığı ve kadının yaşadığı zorlukları netleştirmesiyle izlenmesi gereken bir film, zihinde bıraktığı onlarca sorusuyla birlikte…