Kıngs

Kararsız ve Kötü niyetli bir film

Gamze Ergüven, Fransa’da başladığı film kariyerini Hollywood’a taşımaya karar verdi. Gamze Ergüven bu hayali elde etti ama şansını iyi kullandığı söylenemez. Yönetmen daha önce Mustang ile Fransa adına yarışa girmiş ve Fransız eleştirmenlerin beğenisini toplamayı başarmıştı. Türkiye’de ise tam tersi yönde esen bir fırtına vardı. Ne olursa olsun yine de film konuşulmaya, tartışılmaya değerdi. Oradan aldığı destekle yaptığı film, Hollywood’a gelmenin kolay olmadığını gösterdi. Hollywood’a gelinse bile kalıcı olmanın kolay olmayacağını gösterdi. Gamze’nin iyi niyetli siyah mücadelesi, kötü niyetli bir beyaz zaferine dönüyor.

Ergüven’in kararsızlığı: Adalet “Beyazın”, Suç “Siyahın” hakkı mı?

Gamze Ergüven, “Kings” filmiyle Afro Amerikalıların dünyasına dalmak istemiş ve yıllar önce yaşanmış olan bir travmayı aktarmayı seçmiş. Bence bu konuda hiçbir yanlışı yok. Ancak Gamze Hanım’ın bu konudaki teknik yetkinliği ve hikaye anlatma becerisi filmi tartıştırmaya yetiyor. Hikayeye gelecek olursak; Kings, siyahi bir genç Rodney’nin yıllar önce öldürülmesiyle beraber adaletin tecelli etmediği Amerika’da yaşam mücadelesi veren bir anne ve çocuklarının hayatını anlatıyor. Ayrıca anlatı bir süre sonra siyahi Amerikalıların bu olaya tepki vermesiyle yaşanan dramı da anlatıyor.

Gamze Ergüven’in maalesef film boyunca bir kararsızlığı var. Ve bu kararsızlık filmi nerdeyse yemiş bitirmiş. Filmin anlatı dünyası karman çorman bir halde seyirciye veriliyor. Öncelikle seyirciye, Afro Amerikalıların dramı, travması geçiriliyor. Tecelli etmeyen adalet, beyaz polis – siyah genç kavgası, siyahların uyuşturucu ve hırsızlıkla imtihanı ve daha ekrana yansıyan bir sürü detay ekranı kaplıyor. Ancak filmden öte film nasıl yapılır tarifi denebilecek netlikte kıvamı tutturulamamış bir film pelikülde hayat buluyor. Film bu temaları kullanıyor ama her yer her yerde. Bu temaları Gamze Ergüven sadece atmakla yetiniyor. Hikayesinin derinine işlemiyor.

Filmin sunduğu teoriye karşı duracak şekilde yerleştirilmiş; sürekli bir beyaz polis ve hırsız siyahi genç kovalamacısı ekranda dolaşıyor. İşin ironisi siyahi gençler genelde hırsızlık yapıyor ve bundan çok mutlu oluyor. Bir karakter dışında tüm siyahlar suçlu gibi gösteriliyor. Oysa siyahlara karşı yapılan adaletsizlik anlatılmaktaydı. O zaman nasıl oluyor da her siyah karakter hırsız olarak gösteriliyor ve Gamze Ergüven’in kararsızlığı yüzünden “Adalet beyaz, suçlu siyah renktedir” demek istiyor. Anlatılmak istenen siyahların mağduriyeti, gösterilen siyahların kötü olduğu.

Her kare bir hayalet kare…

Bu teori hiçbir yerde desteklenmediği gibi, filmin kurduğu fikre de zarar vermeye başlıyor. Bunların yanında siyah – beyaz gerilimi; her yerde gezen birer hayalet kare olmaktan ibaret kalıyor. Gamze Ergüven’in kararsızlığından ötürü; sanki filmin ikonografisini siyahların kötücüllüğü üzerine çizmek istemiş gibi görünüyor. Böylece siyah mahallerinde oluşan şiddet olayları bir estetik olarak filme eklemlenmiş. Mizansen olarak siyahlar ve beyazlar sürekli karşılaşıyorlar. Siyahi hırsız kaçıyor ve polis yakalıyor. Filmin arka planında dolaşan karelerin içinde yer alan bu kovalamacalar sadece mahalle atmosferi yaratılmak amacıyla arkada dolaşıyor. Bu kareler filmin hikayesiyle bir araya gelmiyor. O yüzden bunlara “hayalet kareler” demek daha doğru olur.

Senaryoda devamlılığı olamayan bu kareler; zaten yönünü baştan kaybetmiş asıl hikayeyle bir araya getirildiğinde ise Amerika’daki siyah adaletsizliği gerektirdiği gibi etki etmiyor, yardımcı olmuyor, desteklemiyor. Senaryoyu sanki üç beş kişi birbirinden habersizce yazmış gibi duruyor. Bir kişi Rodney’in adaletsizliği ve isyanını yazmış, diğeri siyah annenin hayatta kalışı ve bir diğeri de siyahi mahallelerin arka planda olanlarını yazmış gibi bir hissiyat geçiyor. Gamze Ergüven anlatıya ısrarla bir şey katmayı reddetmiş. Taraf tutmamış, teorisini desteklememiş, hatta yerden yere vurmuş ve film bütünlüğü ortadan kaybolmuş.

Filmin sürprizi Daniel Craig ise maço, siyah düşmanı bir adam olarak filme dahil oluyor. Ama tam tersi şekilde davranıyor. Siyahi bir mahallede niye oturulduğu bilinmiyor. Niye siyahi bir anneye de daha sonradan yardımcı olduğu da anlaşılamıyor. Siyahi aileyi terörize etmek yerine bir siyahi anneyle olmak isteyen bir beyaz adam rolü oynuyor. Dolayısıyla, Daniel Craig’de bir hayalet olarak etrafta dolaşıyor.

Kings’e Daniel Craig’in tutmayan aşısı ya da Bırak Dağınık Kalsın

Daniel Craig’in Kings’de varlığı filmin en güçsüz yerlerinden biri olarak addedilebilir. Daniel Craig’in oynadığı karakter, siyahi aileye destek vermesi gereken bir beyaz olarak seyircinin gözüne sokuluyor. Daniel’in ne motivasyonu belli, ne en başta önyargılı olduğu bu siyah aileye yaklaşımının değişimin nedeni belli. Gamze Ergüven’in Daniel’i sadece cinsel bir obje olarak yerleştirdiğini söyleyebilirim. Keza Daniel o meşhur sahne dışında ortalarda gözükmüyor. Ne ayaklanmada ne de başka bir yerde var. Bu nedenle aşı tutmuyor. Halihazırda aylak aylak eklenmiş karelerin fink attığı Kings’de Gamze Ergüven kurtarıcı olarak Daniel Craig’i çağırıyor ama film daha da dağılıyor.

Ne Halle Berry’nin canlandırdığı fedakar siyahi anne, Ne Craig’in kurtarıcı seksi beyaz figürü Kings’i izlenebilir kılıyor. Mustang ile çıkılan yolda Gamze Ergüven bu sefer sınıfta kalmış. O zaman Oscar yarışında var olabilmeyi başarmıştı ama bu sefer ödül gecesini televizyondan izleyecek gibi. Keza bu filmin yarışa girmesi için tüm sinema sanatı geçmişinin unutulması gerekiyor.

Diğer Yazılar: Burç Karabulut
Güvercin
Sinematografisi iyi, draması suya sabuna dokunmayan bir ilk film Banu Sıvacı’nın ilk...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir