BU SON OLMASIN: “WHO AM I?”
Randevu İstanbul kapsamında gösterilen Almanya yapımı “Who Am I?”, sinemada eşine pek sık rastlamadığımız neo –siberpunk’ı gerilimle harmanlayan ve dinamik yapısıyla dikkat çeken bir eser.
“Who Am I?”, William Gibson’ın siberpunklarından “Fight Club” ve “Olağan Şüpheliler”e, Jean-Christopher Grange’in polisiye-gerilimlerinden Nathan Never’a kadar onlarca kaynaktan beslenen ve bu nitelikli kaynak havuzundan aldığı parçaları, özenle oluşturduğu anlatının içine serpiştiren, bunu yaparken de kaynaklarını gizlemek yerine vurgulamayı seçen bileşke bir yapı. Film, esin kaynaklarını gizlemediği gibi onlara, bir poster ya da cümle ile saygı duruşunda bulunmayı ihmal etmiyor; bunu yaparken gösterdiği incelik ve ağırbaşlılık ise takdire şayan.
Film aslında tehlikeli sularda yüzüyor; zengin anlatısı kâğıt üstünde durduğu kadar iyi olmayabilirmiş fakat Baran bo Odar’ın çılgın yönetimi tutkal olmayı aşıp filmin anlattığı şeyin ta kendisine dönüşmesini sağlayınca, başka bir elde kolaja dönüşebilecek eserden özgün ve çılgın bir film ortaya çıkmış. William Gibson’ın siberuzayına benzer bir sanal dünya, Darknet, ve underground yanları törpülenmiş bir gerçek dünya üzerinden paralel iki evren oluşturan Baran bo Odar, iki evrenin hem kendi içinde hem de kesişim noktalarında hesaplı bir gerilim yaratmasına olanak vererek, başı sonu belli ve tutarlı bir hikaye anlatmayı başarmış. Karakterlerini alabildiğince özgürlük veren Odar, anlattığı dünyalarla görsel ve işitsel olarak bütünleşip çılgın bir atmosfer yaratarak, tutarlı ve düzgün hikâyeye sahip “Who Am I?”ın, yılın en sağlam işlerinden biri olmasını sağlamış… Filmi övme işini hızlıca hallettim galiba, noktayı koyup asıl kısma, neden tüm zamanların en iyi işlerinden biri olmadığına geçmek gerekiyor, tabi kendi türü içerisinde.
Filmin özelinden yola çıkarak şu önermeyi tekrar hatırlamamızda fayda var: “Sürpriz sonlar artık yasaklansın.” Gerçekten. Sonu yok bu işin. Hatta “Who Am I?” gibi sağlam işlerden hikâyesini sürpriz sonla nihayete erdirenler cezalandırsın. Filmin en çok öykündüğü “Olağan Şüpheliler”, “Prestij” ve “Fight Club”tan tutun da “Sapık”, “1408”, “The Game”, “Stay”, “Kimlik”, “Now You See Me”, “Sihirbaz”, “İnside Man”, “Lucky Number Slevin”, “Makinist”, “Seven”, “Altıncı His”e kadar, bir çırpıda sayabileceğimiz iyi veya kötü onlarca filmde sürpriz son kullanıldı, kimilerinde bu son müthiş etkiler yaratırken kimilerinde ise her şeyi berbat eden unsur oldu. Elbette bu örnekler var diye sürpriz sonlu filmler yapılmasın veya filmin sürpriz sonu her şeyi mahvetmiş demeye getirmiyorum fakat bunca örnek varken daha dikkatli olunsun; iki karakterin bir masaya oturup anlatmaya başladığı bir hikâyede, anlatılan ile var olan arasında fark olabileceğini görebileceğimiz kadar yaşlandı sinema sanatı ne de olsa. İlk andan final içindeki finale kadar hep sürpriz sona kapı açan, izlememiz için kırıntılar yerine 4 şekerli numara ve “Hackerlık da bir illüzyondur” mottosu gibi koca koca ekmekler bırakan “Who Am I”yı normal bir sonla görememek, ki bu durumda karakterlerinin söylediği gibi hikâyede ‘Ölüm Yıldızı kadar boşluklar’ oluşmayacaktı (yukarıda hikâyeye tutarlı dediğimin farkındayım), bu da filmin kendi türünde seri başı olmasını engelleyen ana unsur olarak karşımıza çıkıyor.
Perdede benzerlerini daha sık görmeyi istediğimiz “Who Am I?” çılgın bir film, ritmine karşı koymak mümkün değil; yılın en sağlam işlerinden biri olmasına rağmen “kaçan bir fırsat” olduğu gerçeği ise buruk bir tat bırakıyor damaklarda. Hava, zemin ve stat müsaitken Almanlar durmazdı pek, keşke “Who Am I?” da durmasaymış.