FikriSinema olarak basın sponsorlarından biri olduğumuz İzmir Kısa Film Festivali 14-20 Kasım tarihleri arasında 23. kez düzenlendi ve 19 Kasım akşamı İZQ İzmir binasında yapılan kapanış töreninde ödüle layık bulunan yapımların Altın Kedi heykelciklerine kavuştuğu keyifli bir ödül töreniyle sona erdi. Ben de ilk kez katılma şansı bulduğum festivali FikriSinema adına takip ettim ve bu maratonun dört gününü filmlerle, söyleşilerle ve meslektaşlarımla dolu dolu geçirdim.
Özel seçkilerle beraber 300’ün üzerinde filmin ücretsiz gösterildiği festivalde kurmaca kategorisinde 15, belgesel kategorisinde 8, animasyon-deneysel kategorisinde 12 olmak üzere toplamda 35 film izledim.
İlk gün festivalin Fransız Kültür Merkezi`nde yapılan açılış kokteyli ile geçerken ikinci günümü yine Fransız Kültür‘de gösterilen panorama seçkisiyle başlattım ve altı filmlik seçkiyi izleyip Karaca Sineması`na geçtim.
Farklı ülkelerden, farklı türde filmlerin gösterildiği Panorama bölümünde Mohammad Hijazi`nin kurmaca filmi “Le Discours” (Fransa), Baturay Tunçat`ın animasyon filmi “Gün Işığı” (Türkiye), Giulia Grandinetti`nin kurmaca filmi “Tria” (İtalya), Orhan Dede`nin belgesel filmi “Arayış” (Türkiye), Pawel Kleszczewski-Katarzyna Zimnoch`un animasyon filmi “In The Beginning Was Water” (İrlanda), Sevcan Aytaç Sönmez`in belgesel filmi “Şehre Filmlerden Baktım Bugün” (Türkiye) isimli çalışmaları yer alıyordu.
Pek çok festivalde gösterilen ve ödüller toplayan “Gün Işığı” ve “In The Beginning Was Water” bu seçkideki favorilerimdi. “Gün Işığı” için kısa film olmanın hakkını vermeyi başaran dramatik bir animasyon denilebilir, bittiğinde küçük bir hüzün bırakıyordu ardında. Orhan Dede‘nin “Arayış”ını perdede bir kez daha izledim, rejisine çok hakim bir yönetmen portresi çiziyor. Sevcan Aytaç Sönmez çok şahane bir fikri aynı şahanelikte işleyememiş ne yazık ki. Hikayenin işlevine hizmet etmeyen ve belli ki hoşluk olsun diye kullandığı planlar, odaktan uzaklaştırmış; montajındaki fazlalıklar da anlatıyı sarkıtmış. “In The Beginning Was Water” gerçek bir hikayeyi çarpıcı bir şekilde ele alırken, üç genç kız oyuncusunun performansı çok samimi ve başarılıydı. Filmdeki en büyük kız kardeşin söylediği etkileyici bir cümle kaldı geriye: “İlk ihanete uğrayışım dünyaya getirilmekti ama bunun son olmadığını biliyordum.”
Karaca Sineması‘nda ise ulusal deneysel ve animasyon yapımların gösterimi vardı. Zahid Çetinkaya‘nın “Fraktal: Para Adam”, Erinç Durlanık‘ın “Dış Hatlar”, Oğuzhan Kaya‘nın “Megalopolis”, Hazal Bayar-Çağıl Saydam‘ın “Her Şey Sinirimi Bozuyor” Volkan Güney Eker‘in “Larva”, Burcu Özkan‘ın “Korosi”, Önder Menken‘in “Oyun”, Serdar Koçak‘ın “Devinim”, Eylül Yarkın‘ın “Yaşlı Adam ve Deniz”, Haluk Miraç Aykın‘ın “Tuzhare” isimli çalışmaları bu seçkide yer alıyordu. Her ne kadar yönetmeni o kategoride başvuru yapmış olsa da başka festivallerde kurmaca dalında ödüller alan “Fraktal: Para Adam”ın deneysel kategoride değerlendirilmiş olması kafalarda soru işareti yarattı açıkçası. Dünya üzerinde oynanan oyunların, insanların geleceğini karanlıkta bıraktığını anlatan “Oyun” En İyi Animasyon Film Ödülünü alırken, karşılaştığı adaletsizliğe karşı çözüm arayan ve bunun için de masalsı iç dünyasını kullanan 8 yaşındaki bir kız çocuğunun hikayesini aktaran “Larva” ise En İyi Deneysel Film Ödülünü kazandı.
Günü İZQ İzmir binasında yapılan “Yeşil Set / Yeşil Film Yapımı” Söyleşisinde tamamladım. Önce, İzmir Film Works Ulusal Proje Jürisi‘nde de yer alan ve bağımsız projelerde yapımcılık yapmış, yapmaya da devam eden, Post-prodüksiyon aşamasındaki Almanya-Türkiye-Fransa ortak yapımı olan ve yeşil set olarak gerçekleştirilen kısa filmi “Confession” ile Hilal Şenel‘i, hemen ardından da “Bir Zamanlar Gelecek: 2121” ile Türkiye’nin bilim-kurgu türünde film çeken ilk kadın yönetmeni ünvanını kazanan Serpil Altın ve filmin yapımcısı olan Korhan Uğur‘u dinleme ve sonrasında kendileriyle sohbet etme şansım oldu. Sette -mümkün olduğunca- plastik herhangi bir malzemenin kullanılmayışından, çok fazla miktarda enerji, benzin harcanmasına sebep olan jeneratör ve karavan bulundurulmamasına değin, israfa sebep olan tüm masrafların kısıldığı ve doğa düşmanı malzemelerin değil geri dönüştürülebilir atık yaratmaya yönelik bir set kurma girişimini ve deneyimini meselenin kahramanlarından ve çekilen kamera arkası video ile set emekçilerinden duyma, öğrenme deneyimi elde ettim. Bu deneyim kendi adıma da sektör adına da çok önemsediğim bir konu olduğundan ayrı bir yazının konusu olarak çok daha detaylı incelenmeyi hak ediyor.
Üçüncü günümü tamamıyla Fransız Kültür Merkezi‘nde ve ulusal kurmaca yarışma filmleriyle geçirdim. Aram Dildar‘ın “Adres”, Ali Cabbar‘ın “Bahçeler Put Kesildi”, Buse Halaçoğlu‘nun “Ben ve O”, Barış Kefeli-Nükhet Taneri‘nin “Ben Tek, Siz Hepiniz”, Kasım Ördek‘in “Birlikte, Yalnız”, Yağmur Mısırlıoğlu‘nun “Bugün Değil”, Özgürcan Uzunyaşa‘nın “Cehennem Boş, Bütün Şeytanlar Burada”, Özer Arslan‘ın “Çevir Sesi”, Alkım Özmen‘in “Gece Babamızı Ararken”, Turan Haste‘nin “Rutubet”, Adar Baran Değer‘in “Sar”, Bahri Baykal‘ın “Seçim” ve Gökçe Pekhamarat‘ın “Şüphe” filmlerini yoğun bir seyirci ilgisi ile ve neredeyse tek bir koltuğun bile boş kalmadığı iki seansa ayrılmış gösterimlerde izledim. Daha önceden de izlediğim “Cehennem Boş, Bütün Şeytanlar Burada”yı bu kez perdede izleyince bu kategorideki favorimi belirlemiş oldum ancak “Ben Tek, Siz Hepiniz”, “Bugün Değil” ve “Birlikte, Yalnız” da başarılı bulduğum diğer filmler arasında yerini aldı.
Tüm İstanbul’u kapsayan bir elektrik kesintisi yaşanırken kendi evinde kesinti olmamasına sevinen öğretim görevlisi Deniz‘in bir müddet sonra komşularının karşısında yer alarak yalnızlaşmasının ve mecburen de olsa o(nların) karanlığ(ın)a dahil olmasının hikayesini işleyen “Ben Tek, Siz Hepiniz” En İyi Film Ödülünü kazandı.
Kurmaca dalında başarılı bulduğum filmleri değerlendirirken ve kendi adıma birinciyi belirlerken teknik anlamda daha doğru ve sinematografisi daha güçlü olan filmleri seçiyorum, nihayetinde sinema görsel ve neyin nasıl anlatıldığının önem arzettiği bir sanat dalı. “Cehennem Boş, Bütün Şeytanlar Burada” hem dramatik hem teknik anlamda eksiksiz bulduğum bir çalışmaydı. Hareketli kamerası ile mekanı çok işlevsel kullanmayı başarabilmiş ve tüm süresi boyunca gerçeklikle-kurguyu ayırt etmekte zorlandığımız geçişleri kesintisiz planla, ustalıklı bir rejiyle ve zaman-mekandan ayrı düşen bir şekilde kurulan ışığın gerçekliği vurgulamayış stilini, sektörde yaşanılan mobbing sorununu dramatize etmeden yansıtması sinema dili adına klas farkı yaratıyordu. Yine de hakkıyla En İyi Yönetmen, En İyi Sanat Yönetmeni ve Migros Gençlik Ödülleri ile Başka Sinema Dağıtım Ödülünü kazanmayı bildi.
Bu kategorideki diğer ödüller şu şekilde dağıtıldı:
En İyi 2. Film: Birlikte Yalnız – Kasım Ördek
En İyi 3. Film: Adres – Aram Dildar
En İyi Kurgu: Ben Tek, Siz Hepiniz – Buğra Dedeoğlu
En İyi Oyuncu: Mücahit Koçak – Rutubet
En İyi Görüntü: Barış Aygen – Birlikte, Yalnız
Başka Sinema Dağıtım Ödülleri: “Ben Tek, Siz Hepiniz”, “Birlikte Yalnız”, “Bahçeler Put Kesildi”, “Gece Babamızı Ararken”, “Seçim”, “Cehennem Boş, Tüm Şeytanlar Burada”
Dördüncü günü Ulusal Belgesel yapımlara ayırdım ve benim için film gösterimi adına son seçki oldu. Orhan Dede‘nin “Dün, Bugün, Yarın”, Mahmut Akay‘ın “Biz Buradayız”, Muhammet Beyazdağ‘ın “Her Şey Yolunda”, Deniz Telek‘in Suyu Bulandıran Kız, Charles Emir Richards‘ın “Suriyeli Kozmonot” filmlerinin ortak paydası şahit olduğumuz gerçek hayat hikayelerinin iç burkucu ve duygu yoğunluğuna sahip çalışmalar olmasıydı. “Biz Buradayız” biraz daha eğlenceli bir yapım olarak diğerlerinden ayrılıyordu, anlatımını destekleyen hızlı kurgusunu başarılı buldum. Orhan Dede‘nin kamerasına hakim, onu verimli kullanan ve detay planları önemseyen bir yönetmen olduğunu festivalde yer alan iki filmini de izleyerek teyit etmiş oldum. En İyi Belgesel Ödülüne layık görülen “Suriyeli Kozmonot” uzaya giden ilk Suriyeli olan ve Suriye Hava Kuvvetleri’nde savaş pilotluğu yaparken Esad rejiminden kaçarak Türkiye‘ye sığınan Muhammed Faris‘in hikayesini anlatıyor.
10 kategoride, 22 Altın Kedi heykelciğinin dağıtıldığı ödül töreninde -maalesef takip edemediğim- Uluslararası Kurmaca kategorisinde birincilik Manolis Mavris‘in yönetmenliğini yaptığı “Brutalia” filmine verildi. Film, askeri üniforma giymiş, tamamen birbirine benzeyen ve oligarşik bir toplumda yaşayan kadınların gece gündüz çalışmasının hikayesini anlatıyor.
Bu yıl İzmir öncesi, Kocaeli ve Diyarbakır Kısa Film Festivalleri’ni de takip ettiğim için ne mutlu ki çok sayıda kısa film izleyebildim. Uzun metraj filmlerde salt iyi fikir olarak kalan ve genişleyemeyen hikayeler kısa filmlerde çok şık işlenme imkanı buluyor. Bunun dışında prodüksiyon olarak da profesyonelce tasarlanmış yapımlara şahit olabiliyoruz, teknik anlamda da gelişme kaydetmiş bir alan yaratılıyor kısa metrajda. Burada önemli olan husus, sinemacıların uzun metraja geçmek için kısa film yapımını bir basamak olarak görmemeleri gerektiği. Dünyadaki örneklerine baktığımızda sadece kısa film çeken yönetmenler olduğu gibi, uzun metrajlarıyla bilsek de zaman zaman kısa filmler çekmekten geri durmayan sinemacıların olduğunu da biliyoruz. Sinemanın bir bütün olarak sektör kabul edildiği ve üretim sirkülasyonunun hız kesmediği dünya örneklerini kendi yapımlarımızla kıyasladığımızda hüsrana uğramaktan kaçınmanın biraz zor olduğunu söyleyebilirim; henüz o yüksek bütçeli produksiyon imkanından nasiplenmemiş bir sinemamız var kabul, ancak bazen salt çok basit bir fikri çok büyük bütçelere sahip olmadan da çekme imkanı var. Sinemacılarla sohbet ettiğimde görüyorum ve zaten biliyorum ki ortak dert, kısa filmlerin bir sonraki film yapım aşamasına geçmeyi sağlamada ya da en azından çekilen filmin masrafını karşılayacak ölçüde bir getirisinin olmayışı. Bu sebeple sponsorların destekleri çok önemli. Geliştirilmesi gereken alanın yönetmenlerin hem hikayesinde hem tekniğinde klişelerden arınıp özgünlük taşıyan ve kendisinin olduğu kadar seyircinin vizyonunda da ufuk açıcı bir sinema dilini yaratıp, beslemesi olduğunu söyleyebilirim. Bu anlamda gelecek vadeden ve bundan sonraki yapımlarını da merakla beklediğim birkaç vizyoner yönetmeni keşfettim.
İzmir Kısa Film Festivali, İzmir’in aralıksız olarak devam eden bu film organizasyonu 23. kez sinemaseverlere merhaba derken içerisinde yer alabilmiş olmak beni çok mutlu etti. Bu sebeple festivalin direktörü ve yayın yönetmeni olan sayın Yusuf Saygı’ya davet etme nezaketi gösterdiği için bir kez daha buradan teşekkür etmek istiyorum. Her daim bizlere yardımcı olan ve bizi çok güzel bir şekilde ağırlayan festivalin gizli kahramanlarına ve emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. 24’üncüsünde ve sonrasındaki festivallerde de yeniden görüşebilmek umuduyla…