X-Men: Apocalypse

X-Men serisi Marvel’in sinematik evreninden önce başlayan, nicelik olarak Marvel kadar film üretmese de nitelik olarak ona yakın filmler yapan bir seri. Belki de Marvel’in elinden çıkardığına en çok üzüldüğü seri X-Men serisidir. İşin ilginç yanı ise X-Men serisi ile Avengers serisi arasındaki benzerlikler. Yaptıkları hatalarda dahi benzerlik olan bu iki çizgi roman uyarlamasında şu an hata yapma sırası X-Men cephesinde.

X-Men serisinin bunca yıldır ilgiyle izlenmesinin nedenlerine bakalım. Birinci neden Profesör Xavier ile Magneto’nun elle tutulur düşmanlığı. Yani her biri mutant olan karakterlerin dostlarının ve düşmanlarının yine kendi içlerinden birileri olması. Bu sayede hem dostu hem düşmanı herkesçe tanınan ve yıllarca süren mücadelede neler olacağı hep merak edilen bir ortama sahip X-Men evreni. İkinci neden ise Wolverine ile mükemmel bir uyum sağlayan Hugh Jackman’ın dolayısıyla da Wolverine’in varlığı. Wolverine’in solo hikayesinin de başarılı oluşu ile (şu ana kadar izlediğimiz iki solo filmden ilk için iyi demek daha doğru olsa da sonuçta tek başına iyi bir hikayeye sahip bir karakter Wolverine) X-Men evreni her zaman seyirci potansiyeline sahip oldu. Üçüncü neden ise yıllarca süren seride oyuncu kadrosunu korumayı başarması ve değişimin şart olduğu zaman da başarılı bir hikayeyle değişimi doğru şekilde gerçekleştirmesi. Bu nedenlerden ikinci ve üçüncüsü yani kahramanların solo filmlerinde başarı ile değişmeyen oyuncu kadrosu Avengers evreninin farkında olduğu kriterlerdi ve seride bunlara önem verdiler. Ancak Avengers filmlerinin zayıf yanı süper kahramanların yine süper güçleri olan kişilerle mücadelesini bir kenara bırakıp sürekli uzaylılarla uğraşmasıydı. Ne zaman ki Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı ile dışarıda aradıkları savaşı içeri taşıdılar, aldıkları olumsuz eleştirileri de en aza indirdiler. X-Men ise az önce söylediğim gibi hata yapma sırasının kendisinde olduğunu düşünerek yanlış düşman tercihinde bulundu ve oluşturulan dünya X-Men: Apocalypse’nin olumsuz eleştirileri toplamasına neden oldu.

X-Men serisinin ilk filmlerinde Magneto ile yapılan kıyasıya savaştan sonra Wolverine’in ilk solo filmi X-Men: Başlangıç’ta da abi-kardeş kavgası bilinmez ile yapılan kavga yerine bildik düşmanlarla savaş izleyicinin ilgisini çekti. X-Men: Geçmiş Günler Gelecek filminde her ne kadar mutantları yok etmek isteyen makinelerle savaşılıyor gibi görünse de hikayenin 1973 yılında geçen kısmında yine Magneto’ya karşı verilen mücadele ön plandaydı. Üstelik ilk filmlerde gördüğümüz karakterleri yeniden görmek ve onların gençliklerine tanık olmak da X-Men: Geçmiş Günler Gelecek filmini “iyi” yapan unsurlardan birisiydi. X-Men: Apocalypse filminde de mücadele edilen kişi her ne kadar dünyanın ilk mutantı ve çizgi romanlarda da X-Men’in mücadele ettiği düşmanlardan olsa da daha çok doğaüstü bir varlık oluşu ve tüm dünyayı tek bir hamlesiyle yok edebilecek bir güce sahip olup bunu da birçok yapıyı, birçok şehri yok ederek göstermesi ve ortalığın çöplüğe dönüşmesi X-Men’in elindeki başarılı hikayeyi yanlış yöne çevirmesi demek oluyordu. Profesör Xavier’in ezeli dostu ebedi düşmanı Magneto’dan daha güçlü bir mutantın ortaya çıkması ve Magneto’nun geri planda kalması, dünyanın toz duman olmak üzereyken savaşın yine zihin savaşlarına dönüşmesi filmin zayıf kalmasına neden oluyor. Bu nedenle belki de serinin en zayıf filmi haline gelen X-Men: Apocalypse bu hatadan dönülmezse seri için umutsuzluğa düşmemize neden oluyor. Çok dağılmadan filmi anlatmak daha doğru olacaktır farkındayım ancak başka bir seriden vereceğim son bir örnekle ne demek istediğimi tam olarak anlatabileceğim sanırım. Nolan’ın yarattığı Batman evreni çok sevildi. Özellikle ikinci film yani Kara Şövalye unutulmaz bir yapım oldu. Bu en önemli nedenlerinden birisi Heath Ledger’in varlığı olarak görülebilir ama asıl neden Batman’in en bilindik düşmanı Joker’le mücadelesi ve Joker’in tüm insanlığı kendi kendisini sorgulamaya yönelten felsefesi ile en önemli düşmanın aslında içimizde olduğunu vurgulayışıydı. Yani düşmanı uzakta aramaya, uzaylılarla ya da dünyayı bir anda çöplüğe dönüştürebilecek bir düşmanla mücadele etmek yerine eski zaman çizgi romanlarındaki gibi bilindik düşmanlarla dünyayı kurtarmak için yapılan mücadele daha ilgi çekici olacaktır. Ne dersiniz yoksa ben mi çok romantiğim?

Diğer Yazılar: Ahmet B.
Spectre
Daniel Craig Bond’u canlandırdığından beri vizyona giren her yeni filmde Craig’in Bond...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir