PAS VE KEMİK

Fransız sinemasının son yıllardaki en iyi filmlerinden biri olan Pas ve Kemik, belki de 2012 yılının da en iyi yabancı filmi olmayı başarmış muhteşem bir yapıt. Fransa-Belçika ortak yapımı olan bu film çıktığı yılda da başarısının ödülünü Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Yabancı Film kategorileriyle Altın Küre’ye aday olarak aldı.

Jacques Audiard’ın en iyi filmlerinden biri olan Pas ve Kemik, kendi içerisinde anlattığı gerçeklikle başarılı bir film olarak hafızalarımızda yer ediyor. Fransız sinemasının gerçekçi filmlerinden biri olan bu film, karakterlerin bize sunduğu hayatlarıyla bütünleşmemizi sağlıyor ve onların yaşadıklarını en derinden hissetmemize neden oluyor.

Film genel olarak iki kişi üzerine kurulmuş. Ali ve Stephanie. Bu iki karakterin yaşadığı olaylar ve bir tesadüf sonucu hayatlarının birleşmeleri ise filmin devamını sağlıyor. Ali, bir barda güvenlik olarak çalışmaktadır. Stephanie’nin karıştığı bar kavgası sonucu tanışırlar. Ali, Stephanie’ye yardım etmiş hatta onu arabayla evine kadar da bırakmıştır. Bundan sonra ikili bir süre boyunca görüşmese de Ali, Stephanie’nin evine geldiği gece bıraktığı telefon numarası, ikilinin tekrar görüşmelerini sağlayacak ve devamında da birbirlerinin hayatlarında yer almalarına neden olacaktır.

Stephanie, çalıştığı yerde bir kaza sonucu iki bacağını birden kaybeder. Bu olaydan sonra bir türlü toparlanmayan Stephanie, Ali’yi aramaya karar verir. Ali, oğluyla birlikte Belçika’dan Fransa’ya ablasının yanına yeni taşınmıştır ve yalnız bir adamdır. İkili ikinci buluşmalarından sonra samimiyetlerini arttırmaya başlar ve hatta bu samimiyet cinsel ilişkiye bile dönüşür. Stephanie kendini tekrar hayatta hissetmek için Ali ile seks yapmayı istemiştir. Bu olaydan sonra ilişkilerinin boyutu değişen çift önceden yakın arkadaş olarak kalmaya çalışsalar da Stephanie’nin Ali’yi kıskanmaya başlaması ve ondan hoşlandığını fark etmesi ile bunun böyle devam etmeyeceğini anlarlar.

Filmin en güzel sahnelerinden birini de oluşturan yüzleşme sahnesi işte çiftin ilişkilerinin boyutunu nereye taşıyacakları üzerine aralarında geçen çok güzel diyaloglara yer veriyor. Bu sahnede Stephanie’nin kullandığı cümlelerin ise Ali üzerinde gerçekten büyük bir etki yaratığını görüyoruz.

Ali’nin film boyunca sürdürdüğü umursamaz ve sorumsuz tavırları aynı zamanda oğluyla olan kötü denilebilecek ilişkileri bizim onu sorgulayan bir tavır takınmamıza neden oluyor. Bu nedenle Stephanie karakteriyle hemen özdeşleşen izleyici onun çektiği acıları kendi çekiyor izlenimine ulaşıyor bir bakıma. Bu konuda Audiard’ın gerçekten insanlar üzerinde nasıl etki bırakacağını iyi bildiğini söylemek mümkün.

Audiard filmde odaklanmamız gereken karakterin Ali olmasını isteyip onu başrole taşısa da Marion Cotillard’ın her zamanki gibi muhteşem oyunculuğuyla film bir adım daha izlenebilir kılınıyor. Ama tabi ki de Ali karakterini canlandırması için tercih edilen Matthias Schoenaerts de oyunculuğuyla filmin hakkını veriyor diyebilirim.

Filmdeki bazı sahneler arasındaki geçişlerde kurguda yapılan özel detaylar da gerçekten başarılı olmuş. Yakın çekimlerle film süslenip ortaya daha etkileyici bir anlatım çıkmış. Filmin müziklerinden bahsedecek olursam onun da son derece başarılı olduğu söyleyebilirim.  Bir filmi izlerken müziklere çok dikkat eden biri olarak bu filmin müzikleri sayesinde kendisini bir adım daha ileri taşıdığını söylemeliyim.

Fransız sinemasının usta yönetmenlerinden biri olan Audiard, gerçekçi bir konuyu abartmadan anlattığı için büyük bir başarıya imza atmış. Hatta işlediği konuyu öyle güzel sahnelerle işlemiş ki işte bu sahneler insanı hem germeye hem de üzmeye yetiyor. Kısaca filmi muhteşem bulduğumu söylemem lazım. Belki de Fransız sinemasına aşık biri olarak fazla abartıyor olabilirim ama filmi izleyen çoğu kişinin de benim gibi düşüneceğine adım gibi eminim.

Filmi izlemeniz için birçok neden sayabilirim ama açık ara en büyük nedenin ise Marion Cotillard’ın o muhteşem performansı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. İşte sırf bunun için bile izlemeyenlerin bir an önce kaçırmadan bu filmi izlemeleri gerektiğini düşünüyorum.

Diğer Yazılar: Ekin Bölükbaşı
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir