Jackıe

Böyle bir acı yok. Gücü, başarıyı ve sevgiyi bulduğun insanı kaybetmenin verdiği acının tarifi yok. Bir gün öncesine kadar tüm Amerika’nın imrenerek baktığı ve gücü elinde tutan o kadının, o kanlı günün ardından hissettiği yalnızlığı ve herkesin artık ona acıyan gözlerle bakmasını anlatacak kelimeler de yok. O güçlü kadın artık ‘first lady’ değil, artık güçlü değil. “Bir first lady her zaman valizlerini hazırlamaya hazır olmalıdır. Bu kaçınılmazdır.” O artık sadece yeni başkanın yemin konuşmasını izole bir şekilde şaşkın gözlerle izleyen bir dul. Sadece acılı bir dul.

Abraham Lincoln’la başlayan bu utanç silsilesinin son durağıydı John F. Kennedy. Öldürüldüğünde 46 yaşındaydı. Jackie, Kennedy suikasti sonrası, dönemin first lady’si Jacqueline Kennedy’nin yaşadıklarına ve hislerine ışık tutan hüzünlü bir film. Bu kanlı olaydan sonra gerçekleşmesi gereken birtakım prosedürleri Bayan Kennedy’nin acı ve hüzünle dolu iç dünyası aracılığıyla anlatan muazzam bir iş olmuş.

Açıkçası Jackie tam bir Pablo Larraín filmi. Teknik açıdan üstün bir seyirlik olacağını her dakikasında hissedebiliyorsunuz. Flashbacklerin bir belgesel kesitiymiş gibi verilmesinden tutun Kennedy’nin hislerine uygun seçilmiş kadrajlar ve geride kalmış yitik bir insanın içindeki öfkeyi verebilmek için kullanılan müzikler filme farklı bir tat katıyor. Her kadraj estetik bir ruhla çekilmiş, bunda sinematografinin önemli bir payı var. Sanırım beni en çok etkileyen filmin ilk bölümlerinde Bayan Kennedy’nin üstündeki kanlı elbiseydi. Sevdiğiniz insanın kanını üzerinizde taşımanın ne kadar zor olduğunu ve diğer kötü duyguları Natalie Portman mükemmel sergilemiş. Abartısız Portman’ın sergilediği en iyi oyunculuklardan biri. Zaten film tamamıyla Portman için çekilmiş hissi yaratıyor. Oyuncular için tarihsel bir kişiyi oynamak her zaman zordur çünkü taklit ya da abartı gibi güçlükler ortaya çıkabiliyor. Fakat açın Youtube’u ve Jacqueline Kennedy röportajlarını izleyin. Hiçbir fark yok. Bu yıl böylesi kusursuz bir oyunculukla karşılaşmadım.

Başta Peter Sarsgaard olmak üzere diğer oyuncuları da çok beğendim. Fakat ayrı parantez açmam gereken bir üstad var; John Hurt. Ne yazık ki aramızdan ayrıldı. O yüzden onu gördüğüm her sahnede üzülmeden edemedim. Yeri doldurulamayacak bir sinema sanatçısı kaybettik. Jackie filminin yarattığı hüzün ile içimize henüz yeni düşen bu kaybın üzüntüsü karıştı ve daha büyüdü.

Diğer Yazılar: Metin Kaçar
Geliş
Bir zamanlar Theo Angelopoulos vardı. Ne de unutulmaz bir insandı. Ve tabii...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir